- Ölümün yol açtığı derin çaresizlik ve sevilenlerin kaybı metnin ana duygusal eksenini oluşturur.
- Bir yolculuk anısı üzerinden, nezaketin ve kendini kontrol edebilmenin hayattaki örnek teşkil eden önemine değinilir.
- Hayatta çare olan veya olmayan durumlar karşısında mutsuz olmanın anlamsızlığına dair felsefi bir sorgulama yapılır.
- Gözyaşları, kayıp değil, gerçeği görme, hasret ve Allah'a duyulan tam muhabbetin eşsiz bir ifadesi olarak tanımlanır.
“Bizi en çok ölümler çaresiz bıraktı. Canımızdan çok sevdiklerimizi aldı elimizden.”
Günübirlik yolculuklar nedense zevkli oluyordu. Bir sohbet ortamından farksız, yol arkadaşlarımızdan çok şeyler öğrenirdik. Bir tarihte, hayli uzak komşu ilçeye iki araba dolusu arkadaş gitmiştik. Dönüşte yemek ihtiyacımızı “yolda uygun bir yerde yapalım” dedik.
Kırda bir çeşme başını tercih edip mola ve yemek işini halletmeye çalışırken “Kozanoğlu” diye hitap ettiğimiz arkadaş sürpriz yapmıştı.
Bilinen yiyeceklerin yanına kimseden habersiz kebap almış. Bizzat kendisi doğrayıp önümüze sermişti. Oralar kır olduğu için bir de çoban katılmıştı aramıza. Bazıları, “rahatsız etmeyeyim” diye gittiği hâlde çoban hem gitmemiş hem bizi soru yağmuruna tutmuştu.
İşi uzatınca Kozanoğlu, fazla sabredemedi:
“Sana kebap verildi mi?” dedi. “Verildi. Karpuz verildi, ekmek verildi” deyince “otur onları ye” diye tatlı bir ikaz yaptı.
Arkadaşımızın o kimseye kırmadan verdiği cevabı hayatım boyunca örnek aldım.
Dedim ya bazı yolculuklarımızda öğrendiklerimizi sahiplenir, hayatımıza uygulardık.
Bu arkadaşımızın o çobana uyguladığı nezaketi nasıl unutalım. İnsan nereye giderse gitsin, geride nezaket bırakmalı. Kendini yenen yenilmezdir. İnsan neye inanırsa o kimliğe bürünürmüş.
Biliyoruz ki ölüme çare yok. Biliyoruz ki bizi en çok ölümler çaresiz bıraktı. Canımızdan çok sevdiklerimizi aldı elimizden.
"Eğer bir şeye çare varsa mutsuz olmaya ne gerek var? Eğer bir şeye çare yoksa mutsuz olmak ne işe yarar” deniliyor. Ama gönüller öyle demiyor ve görüyoruz ki, sevmek de sevilmek de sebepsiz olmuyor.
Gözyaşını ilkel bulanlara ne cevap verilebilir ki? Bulutlar ağlamazsa bahçeler nasıl gülsün? Dünyayı canlı tutan güneşin kavurucu sıcaklığı ve bulutların rutubeti dünyayı canlı tutuyor.
İnsan kaybettiği için ağlamaz gerçeği gördüğü için ağlar. Kaybettiği için değil, gerçeğe duyduğu hasret yüzünden ağlar. Kaybettiği için değil, mahbup ile kurmuş olduğu yakınlığın hasretini çektiğinden ağlar. Kusurlarını, noksanlarını gördüğü, eksikliğini hissettiği için ağlar. Allahü teâlâya olan tam muhabbetin adıdır gözyaşları. Ağlamak aslında pek tarif edilemeyen, yaşanan emsalsiz bir hissiyattır.
Mustafa Ali Mahdum

