“Gidip şu memuru müdürüne şikâyet edeyim de bir görsün" dedim. Hayatımın en büyük hatasını yaptım!..
12 Eylül’ün en zirve olduğu günler. Belediye emlâk vergi dairesine verdiğim dilekçede diyorlar ki: “Sen dilekçene 2 yerine 7 yazmışsın!”
Ben buna itiraz edip düzeltilmesini isteyince, benim dilekçeye yedi yazısını kendimin yazdığını söylüyorlardı.
“Hayır efendim” dedim. Buna da itiraz ettim. “Dilekçemi görmek istiyorum” dedim.
Verilen cevap inanılmazdı:
-Dilekçen gizlidir, göremezin.
-Ne yapmam lazım? Yeni bir dilekçe verebilir miyim?
-Hayır, veremezsin.
Yaptığım itirazlara mantıklı cevap vermediler. Tekrar 7 numaralı parselin bize ait olmadığını, verdiğimiz emlâk beyanını kontrol etmeleri gerektiğini söyleyince şu cevabı aldım:
"Bize akıl verme, git tapu dairesine hem 7, hem de 2 numaralı parsellerin kime ait olduğuna dair yazı getir!"
Ben de az inat insan değilimdir! Ne de olsa mürekkep yalamış, aydın geçinen birisiyim. Öyle kuru gürültüye pabuç bırakmam!
“Gidip şu memuru müdürüne şikâyet edeyim de bir görsün” dedim. Yine hayatımın en büyük bilmişliklerinden birini, daha doğrusu, hatasını yaptım.
Müdür beni harbiden azarladı. Daha doğrusu dövmekten beter etti. Memurunun hata yapmasının mümkün olmadığını, benim yarı cahil olduğumu, dilekçeme yazdığım parsel numarasının 2 değil, 7 olduğunu, hem verdiğim dilekçenin, hem de emlâk beyan dosyasındaki beyanımın gizli olduğunu söyledikten sonra bir de suçladı. Belki de, beyana 7 numara parseli yazmayıp vergi kaçakçılığında bulunuyorsundur. Böyle bir durumda sana çok ağır cezalar gelecektir.
Ben tekrar verdiğim dilekçeyi beraberce okuma önerisinde bulununca, müdür birden sinirlendi. Devlet dairesinin çok ciddi bir yer olduğunu, haysiyetinin bulunduğunu söyleyip “Burası Dingo'nun ahırı mı?” diye haykırdı.
Memurun adadaki bütün parsellerin bana ait olup olmadığını benden ispat etmemi istemesinin bir lütuf olduğunu söyleyerek, beni kovdu.
Ne yapabilirdim ki, beterin beteri olduğunu düşünerek odasından ayrıldım. Söylediklerini yapmak için tapu dairesine gittim, onlar da konunun kendilerini değil, kadastro müdürlüğünü ilgilendirdiği gerekçesiyle kadastroya gönderdiler. Kadastro müdürlüğü de üç ay sonraya gün verdi. O yıllar devlet daireleri böyleydi...
Osman Nuri Yıldırım-Antalya