“Öğrencime 'Neydi senin farkın, başka öğretmenlerden?' diye sormadan da geçemedim...”
Ankara-Hasanoğlan’dan öğrencim, emekli öğretmen Raziye Aydemir Arslan, 48 yıl aradan sonra geçen ziyaretinde;
“- Öğretmenim, dedi; hatırlar mısınız bilmem, bize sık sık şöyle öğüt verirdiniz: 'Sıradan öğretmen olmayın. En az bir özelliğiniz, en az bir güzelliğiniz olsun mutlaka!..' Ben, bu öğüdünüzü tutmaya, sıradan bir öğretmen olmamaya söz vermiştim kendime. Gerçekten de gerek okul içinde, gerek okul dışında sıradan bir öğretmen olmadım hiç. Belki bu yüzden, öğrencilerim tarafından da sevildim hep, öğrenci velilerince de…”
Doğrusu ya, Raziye Öğretmen söyleyinceye kadar hatırlamıyordum hiç, 48-49 yıl önce, öğrencilerime sık sık böyle bir öğüt verdiğimi. Demek ki, bir öğretmenin yerinde ve zamanında söylediği ve onu etkili bir örnekle pekiştirdiği güzel bir öğüt, hayat boyunca yol gösterici olabiliyormuş; Raziye Arslan gibi kimi öğrencilerine...
Sevindim sevinmesine, sevindim de:
“- Neydi senin farkın, başka öğretmenlerden?” diye sormadan da geçemedim.
“- Nerede, hangi okulda çalıştıysam, hangi sınıfın, hangi dersine girdiysem; illaki müfredat, ders kitabı ve kitaptaki konuyu değil, karşımdaki öğrencilerimi ön planda tuttum hep. Biliyordum ki, onlar birbirlerinin kopyası, fotokopisi değil; aksine birbirlerinden çok farklı yetenekte yaratılmışlardı her biri. Öyleyse diyordum; matematikte hepsinin ille de şu düzeye gelmesi için uğraşmama gerek yok. Zeynep ve Ali, bir anlatışta anlıyor; en zor problemleri bir çırpıda çözüyordu. Ama onlar da Barış ve Emine kadar türkü söyleyemiyordu. Hele hele Sultan, Murat ve Güllü halk oyunlarını nasıl da coşkuyla oynuyordu bir görseniz!..”
Öğrencilerini bu gözle görüp değerlendiren bir öğretmen, mutlaka güzel sonuçlar elde edecekti. Merakla dinliyordum:
“- Zil çalıp da sınıftan, paydos olup da okuldan çıkınca, ‘Tamam, işim bitti benim’ diyen bir öğretmen olmadım hiçbir zaman. Aksine… Gerek salonda, gerek okulun bahçesinde teneffüslerde de etrafımı sarardı öğrenciler. Müziğe yetenekli öğrencilerimle bir koro kurdum. Halk oyunlarına meraklı öğrencilerle birkaç grup… Matematik ve fende başarılı olanlara da okul dışı zamanlarda kurs verdim...” Şöyle bir soluklanarak devam etti anlatmaya:
“-12 yıl köylerde çalıştım. İkinci yılımda evlendim. Eşimi de seviyordum, işimi de… Çocuğumu da seviyordum, öğrencilerimi de..." DEVAMI YARIN