“Başka gazeteleri ücretsiz dağıtıyor bize de vermek istiyorlardı. Ama ben Türkiye’mi asla değiştiremezdim...”
O yıllarda pek çok kişi ve grup ortaya çıkmıştı. Her biri kendi görüş ve düşüncelerini “din” diye anlatmaya çalışıyordu.
Komşular beni de davet ediyordu… “Belki bir şeyler öğrenirim” ümidiyle gidiyordum her bir davete… Lakin her seferinde hayal kırıklığı ile dönüyordum.
Çünkü hiçbiri, babamın ara sıra bize de anlattığı Mızraklı İlmihaldeki bilgiye benzemiyordu…
Bu arada Rabbim nasip etmiş Türkiye gazetesi ile tanışmış abone olmuştum.
Çok şükür beyim bu konuda bana baskı yapmıyordu. Kendisi vazifelerini yerine getiremese de bize karışmıyordu. Bilgisi yoktu, merak da etmiyordu. Dolayısıyla çocuklarının geleceğiyle ilgili böyle bir kaygısı da yoktu.
Türkiye gazetesinin "Bizim Sayfa"sını yutarcasına okuyordum. Orada Mızraklı İlmihaldeki bilgilerin aynı olan bilgiler yazıyordu. O dönem bizlere birçok kitap hediye etmişlerdi. İçlerinde Mızraklı İlmihalin yeni harflerle olanı da vardı. Ama ne yazık ki okuma imkânı pek bulamıyordum. Bazen elime alıp sayfalarını çeviriyordum ama temel dinî bilgilere sahip olmadığımdan anlayamadığım yerler oluyordu.
Keşke bu kitapları hazırlayanlar bir de bunları bizlere anlatsalar ne olurdu…
Diğer taraftan yine 90'lı yıllarda bazıları "cemaat" adı altında yoğun bir faaliyete girişmişti. Başka gazeteleri ücretsiz dağıtıyorlar bize de vermek istiyorlardı. Ama ben Türkiye’mi asla değiştiremezdim. Türkiye bana huzur veren tek gazeteydi…
Ama çevremdeki herkes o sohbetlere filan gidiyordu. Bir ben garip kalıyordum çevremde. Çocuklarını onların açtığı kurslara yolluyorlardı. Benden de oğlumu kursa göndermemi istiyorlardı. Oğlumun okumasını, iyi bir mesleği olmasını istediğim için acaba gönderse miydim? Herkes çocuğunu üniversite kazanması için dershanelere gönderiyordu. Benim böyle bir imkânım yoktu. Derken cemaatten gelenler “çocuğun istikbali ile oynama” diyerek beni ikna ettiler ve ortaokulu bitiren çocuğumu onların sohbetlerine gönderdim. Ama içimde bir huzursuzluk vardı. Fakat oğlum okusun diye katlanıyordum. Yavrum çok zeki çok akıllıydı. "Abiler" denilen o kimseler birçok çocuğa ücretsiz kurs veriyorlardı. Ama güzel oğlum geldi ve dedi ki:
“Anne ben onları sevemedim. Gitmek istemiyorum!..”
Zaten ben de gönüllü göndermemiştim. “Peki oğlum sen bilirsin” dedim ısrar etmedim.
Rabbim ben bu çocukları nasıl yetiştirecektim...
DEVAMI YARIN