Cumhurbaşkanı krizinde neticeye gidecek haftanın başındayız. Cümle epey çapraşık oldu ama, konu zaten iyice müzminleşti. Başbakanın Gül'ün ve ilgili, az ilgili, hiç ilgisiz kişilerin kaş ve göz mimiklerine, el ve kol jestlerine doğru yanlış türlü çeşitli manalar yükleyecek derecede inceldi. İnceldiği yerden de kopacaktır. Ya Gül, ya Gül değil... Kriz çıkaran problemi bu kısa cümleyle formülleştirmek de mümkündür. İşte bu husus bu hafta belirginleşecek. Gerilen asaplar gevşeyecek, tıkızlaşan nefesler geniş soluğa kavuşacak. Cihan devletinin taç ve taht mücadelesi derecesinde kronikleşen düğüm, çözülmeye yüz tutacak. Bu arada bizimle dalga geçen Iraklılara nasıl davranacağımızı kararlaştıracağız. Avrupa Birliği ile tam bir durgunluk dönemine giren ilişkilerimizi canlı müzakereler hâline getirmeye çalışacağız. Herhalde Amerika'da Bush'un ikramı sosis yiyen Sarkozy'nin gölgesinde kalmayacağız. Amerika'nın bizden ne istediğini sağlıklı şekilde anlamaya çalışacağız. Amerika'ya, Avrupa'ya, şuna buna haddini bildirmek palavralarından sıyrılıp gerçekçi politikaya geçerek Türkiye'nin yüksek menfaatlerini savunacağız. Ankara'daki su aybının çaresini en kısa zamanda mutlaka bulacağız. Zira dünya medyasında doruğa doğru giden bu konu, Türk ve Türkiye imajına zarar verecek. Alay ve karikatür mevzuu olacağız. Cumhurbaşkanını ve bakanlar kurulunu görüp, eleştiri ve değerlendirmelerimizi daha olumlu hâle getirmeye çalışacağız. Belirsizlik iyi değildir. Asap bozması yeterlidir. Cumhurbaşkanı seçemeyen ve başkentine su götüremeyen bir devlet imajını, müsbete çevirip silmekte acele edelim. Herkes rahatlasın...