Türkiye, milletlerarası istatistik verilerinde ve değerlendirme raporlarında, soygun düzeni içinde yaşayan ülkelerin başlarında yer alıyor. Bu husus, dış dünyada kredibilitemizi çok düşürüyor, saygınlığımıza halel getiriyor. Hatta politikacılarımıza, böyle bir düzenin bir parçası gibi bakılıyor. Milletvekillerinin Batı'da olduğu gibi seçilir seçilmez para pul işleriyle ilişkilerinin kesilmemesi, milletvekili statüsünün bir türlü yürürlüğe konanaması, Yüce Meclis'i bile şaibe altında bırakıyor. Meclis'te komisyonlar kuruluyor. Elbette çalışıyorlar. Fakat medyaya karşı mukavemetleri zayıf üyeler, gizli kalması gereken araştırma ve soruşturma safhalarını ifşa ediyorlar, ağızlarından kaçırıyorlar. Unutulmamalıdır ki, geçen iktidar döneminde tutuklama ve baskınların önceden medyaya duyurularak birçok operasyonun şova çevrilmesi, kötü sonuçlar verdi. İktidar umulduğu gibi puan kazanmadı, oyunu çoğaltamadı, ibret-i müessire de oluşturamadı. Geçen iktidarın dürüstlükleri su götürmez liderleri dahi oy alamadılar, meclise bile giremediler. Zira yolsuzlukları, devletin soyulmasını bankaların hortumlanmasını önleyemedikleri gibi, kendilerinden önce yapılmış hırsızlıkları ortaya çıkaracak, çalınanı istirdad edecek mekanizmayı kuramadılar. Şimdi Emniyet Genel Müdürlüğü'nün yolsuzlukların sebepleri ve önlenme çareleri üzerinde hazırladığı rapor, mutlaka icabet edilmesi gereken tedbirler öneriyor. Bilhassa çalınan paranın çalandan geri alınamaması, millî felâket boyutlarına ulaşmıştır. Bu hususa hukuk sisteminin ve adalet örgütlerinin mutlaka çare bulması ve derhal icraya geçecek şekilde düzenlenmesi şarttır. Soygun ortamından sıyrılabilen bir Türkiye, kendine gelecek, serpilip gelişecek, Kopenhag Kriterlerindeki zorlukları aştıktan sonra, Maastricht Kriterlerinin de hakkından gelebilecek çizgiye yükselecektir. Soygun ve rüşvet düzeni içinde demokrasi mümkün değildir, adalet de işlemez.