Cem Karaca'nın Allah'a yönelişi "Her şey bir Osmanlıca kelimeyle başladı"

Düzenleyen: / Kaynak: Türkiye Gazetesi
- Güncelleme:

Kültür - Sanat Haberleri  / Türkiye Gazetesi

Cem Karaca gerek Türk müziğindeki çalışmaları gerekse hayat hikayesiyle yakın tarihin en ilgi çekici sanatçılarından biri oldu. Karaca Osmanlıca bir kelimeyle dine yönelişini anlatmış, ömrünün son yıllarındaki istikameti hakkında bilgiler vermişti. Karaca "Ben inançlarımı sürekli gözden geçirip tashih edip daha nasıl acaba düzgün bir hayat sürerim kaygısı taşımaya başladım... Gerçek anlamıyla sevilmesi gereken, “Yâr” diye anılması gereken bir tek kavram biliyorum o da yüce Allah'tır." demişti.

8 Şubat 2004'te vefat eden Cem Karaca'nın ölümünün üzerinden 20 yıl geçti. Bu 20 yılın ardından hayatında kesitler içeren "Cem Karaca'nın Gözyaşları" filmi de vizyona girdi.

Hayatı filmleştirilen ünlüler arasına artık Cem Karaca da eklendi. Peki filmde onun manevi yönelişi ne kadar gösterildi?

Belki bir insanın hayatını tam manasıyla sinemada verebilmek mümkün değil. Bu tarz filmler kişileri araştırmak için bir vesiledir. Atlanan boşlukların, temas edilmeyen noktaların araştırılması gerekir.  

Cem Karaca -kendi ifadesiyle- hayatının belli dönemlerinde kırılmalar yaşamış, iniş çıkışlar olmuş, ancak en nihayetinde ömrünü maneviyata yönelişle tamamlamış bir müzisyen. Onun Ahmet Hakan'a verdiği bir röportajına bakalım.

HER ŞEY OSMANLICA BİR KELİMEYLE BAŞLADI

Almanya'ya gidişinden sonra hakkındaki davalar arttı. Netice olarak, ailesinin de yönlendirmesiyle Türkiye'ye dönmeme kararı aldı. 1980 darbesinin ardından pek çok kimse gibi  6 Ocak 1983'te vatandaşlıktan çıkarılacaktı.

Sözü artık bu gurbet döneminde maneviyata yönelişini anlattı şu cümlelerle Karaca'ya bırakalım. Karaca diyor ki:

"Ben Almanya gittikten bir süre sonra, 80 yılının 7 Nisan'ında babam vefat etti. Türkiye'ye gelebilmem mümkün değildi. Çünkü artık hakkımda tutuklama kararları şunlar, bunlar ıvırlar zıvırlar çıkmıştı.  Şarkı söyledik diyerekten 1 Mayıs'tan dolayı.

Zaten de babamın vasiyeti oydu. 'Sen gelsen de, ben öldüğümde sen annene yardımcı olmak yerine ekstra problem çıkarırsın. Merak etme, bizim akraba-yı taallukat kalabalık, aşiret bol, onlar kaldırırlar. Ne yapacaklarını bilirler' demişti. Beni rahatlatmıştı açıkçası bu verdiği icazet babamın.

Ama çok enteresan… Kurtuluş Savaşı ile ilgili bir kitap okuyorum. Bir kelime geçti içinde böyle, Osmanlıca bir kelime geçti. Yarın telefon edeceğim nasılsa, babama sorarım dedim…. Baktım… Yok… Yok… Artık o kelime ne anlama gelir diye sorabileceğim, onunla ilgili gidip efendime söyleyeyim, Şemsettin Sami Bey'in büyük kamusu lügatinı alıp oradan bakıp o kelimeyi 7- 8 değişik cümle içerisinde kullanarak bana, etrafıyla kavratabilen o kavram, o insan, o babaya bak ya, ‘benim böyle bir sorunum var ne dersin’ diyeceğim, insan yok… Kim var? (Dua hareketi yaparak)

Ya dedim ki ‘Cem, sen biraz galiba dedim bu işi ihmal ettin. Biraz araştır’ ve başladım.

Yani yaradan kavramını ve problemin olduğunda sığınılabilecek yegane kavramın O olduğunu, yani Hâlik’in olduğunu kavrayınca… Bu tabii ister istemez perspektifimi farklılaştırdı."

Cem Karaca'nın Allah'a yönelişi

"KENDİNİ DİNE VERDİN Mİ DİYE SORACAK OLURSANIZ TAM ANLAMIYLA VEREMEDİM"

"Sonra Türkiye'ye döndüm, yani o da bir mucize-i ilahidir. Yani kesinlikle bana 1975'te biri “Sen vatandaşlık atılacaksın. Türkiye'de gelemeyeceksin” dese hadi ya, sen deli misin derdim. Ama 1985 senesinde birisi “sen Türkiye'ye gideceksin, başına da bir şey gelmeyecek” deseydi. Hadi canım sen de derdim. Ama işte yaşayan bazı şeyleri görüyor.

Yani beni, benim dışımda güden, yöneten, kaderimizi çizen bir güç olduğunu, dehşetle ve huşu ile farkına vardım. Ve ona sarılmayı, Ona inanmayı, Onun ipine sarılmayı, Ondan korkmak için, korkma adına değil. Onu sevmek ve sevdiğim bir insanı, bir kavramı, bir nasıl insan üzmek istemezse onun için hayatıma çekidüzen vermeyi…  Verdin mi diye soracak olursanız tam anlamıyla veremedim. Çünkü üstesinden gelemiyorum bir takım alışkanlıklarım var."

"İNANÇLARIMI SÜREKLİ TASHİH ETMEYE BAŞLADIM"

"Arkasından annem vefat etti. Yine bir de baktım ki yani orada tabii ki Hıristiyan olduğu için kiliseden kalkıyor cenazesi. İçeride ilahiler okunuyor.  Netice itibariyle o da tek tanrılı bir din ve okunan ilahiler ile birlikte benim içimdeki sıkıntının, gamın, kederin, tasanın öyle havalanıp adeta bittiğini, sezdim.

Yani…  Ben inançlarımı sürekli gözden geçirip tashih edip daha nasıl acaba düzgün bir hayat sürerim kaygısı taşımaya başladım."

“YÂR” DİYE ANILMASI GEREKEN BİR TEK KAVRAM BİLİYORUM O DA YÜCE ALLAH'TIR.

"Çok açık Yani dünyada sevilecek şey varsa gerçek anlamı sevilecek bir şey varsa bu ne efendime söyleyeyim paradır, bu ne hatunun mah cemalidir. Ne efendime söyleyeyim şandır, şöhrettir. Ne şudur, ne budur.

Gerçek anlamıyla sevilmesi gereken, “Yâr” diye anılması gereken bir tek kavram biliyorum o da yüce Allah'tır."

NAMUS BELASINDAN ALMANYA'YA

Kendine "Anadolu rock ozanı" diyen Karaca, 5 Nisan 1945'te İstanbul'da dünyaya geldi. Asıl adı Irma Felekyan olan Hıristiyan Ermeni asıllı opera ve tiyatro sanatçısı Toto Karaca ve tiyatro sanatçısı Azeri Mehmet İbrahim Karaca'nın oğluydu. Kültürlü, entelektüel bir aile ortamında büyüyen Karaca, Robert Koleji'nde okudu.

Asıl adı "Muhtar Cem" olan Karaca'nın kabiliyetini annesi farketti ve 6 yaşındayken müzik eğitimine başladı.  Doktor ya da mühendis olmak isterken bir anda müziğe yönlendi ve sonra 50-60'lı yılların Rock'n Roll rüzgarına kapıldı.

1971'de Kardaşlar grubuyla plak çalışmaları için Almanya'ya gitti. O sırada 12 Mart 1971 Muhtırası yayınlandı. "Oy Gülüm Oy" plağı toplatıldı. Türkiye'ye dönen Karaca, Moğollar grubuyla yoluna devam etti.

70'ler Karaca'nın en hızlı zamanlarıydı. Namus Belası şarkısı patlama yaptı. Tamirci Çırağı, Kavga, Parka, İhtarname, Yoksulluk Kader Olamaz, İşçi Marşı, Maden Ocağının Dibinde gibi şarkıları bu yıllarda çıkardı.

Sol hareketleri besleyen ve destekleyen parçaların ardından "1 Mayıs Marşı" besteleyip okudu. Bu marştan dolayı hakkında dava açıldı. Konserlerinde istemediği olaylar yaşandı ve bunlardan uzaklaşmak için Almanya'ya gitti.

Bu gidişi kendi ifadesiyle "Sağcılardan değil solun kendi içindeki sürtüşmelerin gayri insani tavırla kendini dışa vurmasından bizar" olmasındandı.

FİLİSTİN İŞGALİNE DUYARSIZ KALMAMIŞTI

Cem Karaca, Filistin meselesine duyarsız kalmayan isimlerdendi. O dönemde sol hareketlerin Filistin’deki sosyalist örgütlerle irtibatı bilinen bir şeydi. Dolayısıyla bölgedeki işgalin boyutları hakkında bilgi sahibiydi.

"Bir gün mutlak döneceğiz yavrum/Gün ışırken yuvamıza seninle" sözleriyle başlayıp, "Özgürlük kanımız oldu şimdi yavrum / Zaptedilmez toprağıma girmeyle / Bir sabah gün ışırken ilk duyduğun yavrum / Zafer çığlıkları olacak ülkemizden" şeklinde sona eren "Mutlaka yavrum" şarkısının bu versiyonunu, Filistin davası için yazdı.

Cem Karaca'nın Allah'a yönelişi

"Adiloş Bebe" şarkısını da Filistin'e ithaf ederek seslendirdi. Karaca'nın Filistin Kurtuluş Örgütü'ne destek amacıyla albüm çıkarma projesi olduysa da gerçekleşmedi.

 

Düzenleyen:  - Kültür - Sanat
Kaynak: Türkiye Gazetesi
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...