FETÖ kaset tezgâhının 10. yılında CHP ve Kılıçdaroğlu

A -
A +
On yıl önce, mayıs ayında yaşanmıştı olay. Geçen ay yıl dönümüydü...
CHP’nin bir önceki lideri Deniz Baykal’a kurulan kaset tuzağından söz ediyorum.
Dün uzun uzun sohbet ettiğim ve uzun yıllar evvelinden yakın tanıştığım CHP’nin köşe taşlarından bir önemli isme sordum:
“Deniz Baykal, kaset tezgâhından sonra istifa etmeseydi ne olurdu?”
Biraz şaşırdı, ama o zaman Genel Başkan Yardımcısı olduğunu hatırlatarak “Bu komplo genel başkanın şahsında CHP’ye kurulmuştur. Buna direnmeliyiz” dediğini söyledi.
Aslında tüm yakın çalışma arkadaşları ısrar etmişlerdi ama olmamıştı.
Baykal kararlıydı.
Tamam, görüntülere bakılırsa CHP Genel Başkanı Deniz Baykal eşini bir başka kadınla aldatmaktaydı. Zaten kim olduğunu biz yıllardır biliyorduk. Durum Baykal’ın özel hayatıydı ve eşiyle kendisini ilgilendirmekteydi sonuçta. Durum CHP tabanı tarafından da tolere edilebilirdi. Dolayısıyla bu klasik “Eş aldatma” vakasının, kurulan çirkin ve iğrenç tuzaktan apayrı değerlendirilmesi gerekmez miydi?
Fransa eski Cumhurbaşkanı ve Sosyalist Partisi’nin karizmatik lideri François Mitterand’ın ikinci eşten 30 yaşına gelmiş bir kızının olduğunu kamuoyu ancak cenaze töreninde öğrenebildi. Üstelik Kız, Mitterand’ın resmî nikâhlı eşi Danielle Mitterand’ın yanında yürüyordu. Oysa tüm Fransız medyası bu durumu biliyor ve saklıyordu.
Keza Dallas’ta öldürülen ABD Başkanı John F. Kennedy’nin Hollywood’un efsane yıldızı Marilyn Monroe ile ilişkisi ABD medyası için sır değildi. Marilyn, Kennedy’nin doğum günü için düzenlenen bir konsere zil zurna sarhoş çıkarak, Kennedy’ye sırılsıklam âşık olduğunu ima edip ardından ünlü “My heart belongs to Daddy” şarkısını söylediğinde nedense kimse uyanmadı(!) Demokrat Partili Amerikan medyasında. Marilyn’in neden “intihar” ettirildiğine ve FBI meselesine girmiyorum bile...
Evet, başa dönelim. Deniz Baykal istifa etmeseydi ve bunun yerine “Kurulan çirkin ve korkunç komplodur. Görüntüler nedeniyle tüm halkımdan özür dilerim. Partimi olağanüstü büyük kurultaya götürüp güvenoyu isteyeceğim” deseydi her şey bambaşka olur tüm ABD güdümündeki FETÖ piyonunun düzenlediği bu çirkef tezgâh bozulmaz mıydı?
Bozulurdu ama Baykal korktu ve yapanın kim olduğunu bildiği hâlde garip biçimde iktidarı suçladı. Hatta daha ileriye giderek Fetullah Gülen’in kuyruklu yalanını doğru kabul edip şöyle dedi:
“ABD'den, Pensilvanya'dan aldığım üzüntü ve destek mesajlarının samimiyetine inanıyorum...”
Belli ki kendisini başka görüntülerle tehdit etmişlerdi. Oysa “Bundan daha kötü ne olabilir” diyerek olayın üstüne gitseydi, bu işten doğrudan doğruya Fetullahçıları ve ABD’yi suçlasaydı elinde yeteri kadar argüman da vardı.
Sadece kendisi değil, tüm kurmayları da başlarına bir tür çorap örüldüğünü hissetmiş olmalıydılar belirtilere bakılırsa.
Düşünün, ünlü iş adamı İnan Kıraç’ın, dönemin güçlü ve kudretli Genel Sekreteri Önder Sav’a gelip “Artık Baykal ile olmuyor, Kemal Kılıçdaroğlu’nu getirin” dediği bir sır değildi. Uğur Dündar gibilerine Kemal Kılıçdaroğlu’nu parlatma görevi verilmişti o da bu görevi layıkıyla yerine getirmekteydi.
O yıllarda “Çıkarlarımız için Deniz Baykal CHP’nin başından gitmelidir” diyen ABD Ankara Büyükelçisi vardı örneğin. Hillary Clinton da aynı şekilde Ankara’daki ABD Büyükelçisi’ne “Baykal’ın yerine Kemal Kılıçdaroğlu getirilebilir mi?” diye mesaj gönderiyordu.
2009 tarihli Silkort Enstitüsü raporunda ise “CHP’nin Batılı anlamda sosyal demokrat parti olması için Baykal istifaya zorlanmalı Kılıçdaroğlu genel başkan olmalıdır” değerlendirmeleri yayınlanmaktaydı.
Onu bırakın CHP destekçisi Anayurt gazetesinde bile olaydan birkaç ay önce “Kurultaya yakın CHP’de bir deprem olacak, Baykal istifa edecek Kılıçdaroğlu genel başkan olacak” yazısı çıkabiliyordu.
Kısaca kumpas tıpkı 15 Temmuz darbe girişimi gibi “Geliyorum” demişti.
Siyaset ve liderlik cesaret istiyordu ve acıyla görülmüştü ki Deniz Baykal’da o cesaret yoktu.
Yukarıda adını vermediğim, Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş’ten başkası değil... Geçen ay bu korkunç tezgâhın yıl dönümüyle ilgili bir açıklama yaptı ve şöyle dedi:
“İstifasından bir gün sonra Sayın Baykal’ın evinde 4 üst düzey yöneticiyle yapılan değerlendirmede bulunduk. O toplantıda ‘Bu komplo genel başkanın şahsında CHP’ye kurulmuştur. Buna direnmeliyiz’ demiştim. 15 Temmuz’da daha açık görüldü ki, bu komplo demokrasiye ve Türkiye’ye kurulmuştu. Emperyalist güçlerin 1 Mart’ta Türkiye’yi işgal planı önündeki engel CHP’ydi, Baykal’dı. 15 Temmuz’da Türkiye’yi işgal planının önündeki engel Recep Tayip Erdoğan’dı. Her iki hamle de boşa çıkarıldı, Türkiye işgal edilemedi. Şimdi bu kumpas hesabının görülmesi zamanıdır.
Peki, bu hesap nasıl görülecek? Partiyi FETÖ ve arkasındaki küresel gücün tezgâhıyla ele geçiren Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi ile hesaplaşılabilecek mi yoksa partinin vatansever, ulusalcı tabanı yavaş yavaş çürümeye mi terk edilecek?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.