AK Parti’den dindar ve Kürt seçmen kopartma operasyonları

A -
A +
Abdullah Gül-Ali Babacan ikilisinin ve Ahmet Davutoğlu’nun kurduğu partiler, ABD ile aparatı FETÖ’yü kesmedi. Uyduruk anket sonuçlarına kendileri de inanmıyorlar. Üstelik Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın paçasına atlamaya çalışan bu takımın sürekli CHP-FETÖ diliyle çemkirmesi AK Parti tabanını zerre etkilemedi.
Son günlerdeki kimi algı operasyonlarını okurken bu olguyu göz ardı etmeyin. Yapılanlar öyle az buz şeyler değil. Ciddi şekilde düşünülüp taşınılarak kotarılmaya çalışılıyor.
Aslında her şey “yolunda” gidiyordu onlar için. Ama Ayasofya’nın müze olmaktan çıkarılıp camiye dönüştürülmesi, Batı’nın ve FETÖ’nün tüm ayarlarını bozdu, çılgına çevirdi hepsini.
 
AYASOFYA’NIN CAMİYE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ BATI’NIN VE FETÖ’NÜN TÜM AYARLARINI, PLANLARINI NASIL BOZDU?
 
Çünkü;
1-Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi ile birlikte Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AK Parti’deki dindar tabanı çok daha fazla konsolide etti. Bu durum Davutoğlu ve Babacan-Gül ekürisinin tüm ayak oyunlarını boşa çıkaran, 2023 seçimlerinden ümidini kesmesine sebep olan gelişmeydi.
2- Ayasofya Müzesi, modern Haçlı zihniyetinin İstanbul’daki sembolleştirilmiş istasyonuydu. Gelecekte “ele geçirilmiş İstanbul”da ilk girilecek yerdi yani. Böylece Fatih Sultan Mehmet’ten ve Türk-İslam dünyasından rövanş alınmış olacaktı. Gezici vandalların “Zulüm 1453’te başladı” sloganı ile gençler neye hazırlanıyordu dersiniz?
3-Küresel Çete’nin zinde güçleri, yeni dünya düzeni için artık herkesin bildiği üzere “Tek sanal para, tek devlet, tek din” projesini hayata geçirmeyi hedefliyor. Küresel Çete “Tek din projesi”ni yıllardır FETÖ Terör Örgütüne çalıştırıyordu. Dinler Arası Diyalog adı altında yapılan yüzlerce toplantı, Harran’da İbrahimi dinler konferansı, hep bunun içindi. Eğer 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı üç dinin birleştiği yeni dünya düzenindeki tek dinin kutsal mabedi Ayasofya olacaktı. Avrupa’da şimdi sürdürülen “Ona House”  yani “Birleşik Ev” çalışmasının sebebi de bu.
Ayasofya, tüm bu planları yerle yeksan etti.
 
AK PARTİ’NİN DİNDAR TABANI NASIL PARÇALANIR VE DİĞER PARTİLERE AKTARILIR?
Bu durumda Ayasofya Camii ile yeniden ve daha güçlü biçimde AK Parti’de kenetlenen dindar tabanı parçalamak için ne yapmak gerekirdi?
Bulundu.
İstanbul Sözleşmesi gibi pek çok makul çevrenin eleştirel yaklaştığı bir uluslararası sözleşme üzerinden çeşitli spekülasyonlarla AK Parti’nin üzerine yürümek ve partiyle dindarların arasını açmak, çok iyi bir “fikir”di. Bekletmeden dolaşıma sokuldu.
Ne yazık ki pek çok kişi bu tezgâhın farkına varmadan kendini “Dindarların sözcüsü” ilan eden bir tuhaf adamın peşine takıldı. Darbeci şerefsizlerin affedilmesini bile isteyen bu zat, Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesine ilk önce mırın kırın ederek karşı çıktığı hâlde, açıldığında da etkisini kırmak için “Hilafet gelsin” diye el yükselten kişi aynı zamanda.
Son derece tehlikeli biri. Sanki zamanı gelmiş de birileri tarafından uyandırılmış gibi. Sonra da sözleşmeyi savunan AK Partili kadınlara “Fahişe” diyerek akıl almaz bir hakarette bulundu. Hakkında dava açılınca da Erdoğan’ı zalim olmakla suçlayıp “Bana nasıl dava açarlar, ben AK Parti’nin kurucu iradesiyim. İstesem 70 bin imza toplarım” diye tavan yapmış bir egoyla konuşup durdu.
Bu ismin üzerinde durmamın sebebi, hâlâ onu ciddiye alan bir ekibin olması.
 
AK PARTİLİ KÜRT SEÇMEN VE ORHAN MİROĞLU ÜZERİNDEN YENİ TEZGÂHLAR
İkinci operasyon da AK Parti’nin Kürt seçmen tabanı üzerinden tasarlanıyor.
Eski AK Parti milletvekili sevgili Orhan Miroğlu bana bir açıklama gönderdi de haberim oldu. Sözcü gazetesinin eski yazarlarından Özlem Gürses, Halk TV’deki programında aldığı bir “Duyum”a dayalı olarak “Orhan Miroğlu yeni bir Kürt partisi kuracak” demiş. Ama bu “Duyum”dan Orhan Miroğlu’nun haberi yok.
Bunlarda gazeteciliği bıraktım utanma da yok. Ararsın Orhan Miroğlu’nu gerçeği öğrenirsin, değil mi? O vakit yalan ortaya çıkacak ve işlerine yaramayacak tabii.
Kısaca Orhan Miroğlu diyor ki;
“Bunu duyunca Sayın Muharrem İnce ve partisi CHP arasında sorunlu bir hâl alan ve Muharrem Bey’i yeni parti veya hareket başlatmaya götüren çalkantı, acaba Millet İttifakı bileşenlerini epey rahatsız etti de, birileri benzer bir tartışmayı AK Parti ve bu partideki Kürt aktörler üzerinden gündeme sokarakvaziyeti dengelemek mi istiyor diye de düşünmedim değil. Her neyse.
Benim ait olduğum ve MKYK’sında görev yaptığım bir partim ve güven duyduğum bir liderim var; AK Parti ve Sayın Erdoğan.”
Miroğlu etnik temeldeki siyasete de baştan karşı olduğunu, bunun Lübnanlaşma’dan başka sonuç vermeyeceğini de yazmış. İlahi Orhan Bey, bunlar zaten Lübnanlaşma istiyor, anlayın işte. Kürtlerin demokratik ve sivil siyaset yapabilecekleri tek Türkiye partisinin AK Parti olduğunu ekliyor Orhan Miroğlu.
Durum ortada.
ABD ve Batı’nın piyonu iki şebeleğe parti kurdurdular. Baktılar ki ikisi de cürmü kadar yer yakıyor, çeşitli operasyonlarla onlara AK Parti’den seçmen transfer edilmesi için algı operasyonları yürütüyorlar. Bunun için kullandıkları adamlara her gün şaşırıyoruz. Şaşırmayın, daha neler çıkacak neler.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.