NATO’nun ne yapacağı belli olmaz, ucu bize de dokunur!

A -
A +

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna meselesinin tarihsel kökenlerine indiği son konuşması çok ilginçti.

Mesele Sovyetler Birliği’nin paylaşılamayan mirası ve hain evlatlar.

Hatırlayalım.

Ekim 1917 Bolşevik Devrimi’nin ardından yönetimi ele alan Vladimir İlyiç Lenin, çok geniş bir coğrafyaya yayılan ve içinde onlarca halkı ve etnik grubu barındıran büyük bir sosyalist cumhuriyet kurdu. Adı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) olan bu “birlik”te Bolşeviklere karşı verdikleri mücadelede yenilen Özbek, Tatar, Kırgız, Kazak, Azerbaycan Türkleri de “gönüllü” olarak yer aldılar.

Lenin, SSCB’yi halkların kardeşliği ve eşitliği temelinde yapılan toprak paylaşımı üzerinde inşa etmek istedi. Ama bu prensip, kendi döneminden başlayarak, ardından gelen ve Hitler’le birlikte dünyanın en büyük kasaplarından biri olan Josef Stalin’den başlayarak tüm komünist liderler sayesinde çeşitli milliyetçi, çıkarcı ve stratejik amaçların kurbanı oldu.

Birkaç örnek verelim.

Aslen Gürcü olan Stalin, Sovyet Cumhuriyeti olarak tanımlanan Osetya ve Abhazya’yı Gürcistan Sovyet Cumhuriyeti’ne bağlayarak halklar arasına ilk nefret tohumlarını attı. Arkasından Nahçıvan ile Azerbaycan arasına Ermenistan’ı bir kama gibi sokarak onları ayırdı. Kuzey Kafkasya’daki Çerkesya’yı üç özerk cumhuriyete bölerek (Adigey, Karaçay-Çerkes, Kabardey-Balkar) onları Rusya Sovyet Cumhuriyeti içinde dağıttı, birbirlerinden kopardı.

Stalin Gürcistan’ın Meşheti bölgesindeki 100 bine yakın Ahıska Türkü'nü Sibirya’ya sürerek dağıttı. Meşheti’ye Ermeniler ve Gürcüler yerleştirildi. Bugün Gürcistan Ahıska Türklerine terk etmek zorunda bırakıldığı topraklarını geri vermiyor.

Kırım Tatarlarını da unutmayalım.

Stalin’den sonra gelen Nikita Kruşçev ise Kırım’ı bir imza ile Ukrayna’ya bağışladı. Söylentilere göre eşinin Ukraynalı olmasıydı bunun sebebi. Kırım nüfusunun yüzde 25’i Ukraynalı, yüzde 12’si Tatar, kalan yüzde 63’ü ise Rus bu arada.

Özetle toprak da el değiştirdi, nüfus da...

Çıkarılan onca patırtının sebebini hepimiz biliyoruz aslında.

Kırım dünya tanımasa da şimdi Rusya’da. Putin’in açıklamasıyla bağımsızlığı tanınan Donetsk ile Luganks’ın da pek yakında kendi iradeleriyle Rusya’ya iltihak etmelerinin eli kulağındadır.

ABD bu yüzden, NATO’yu koçbaşı gibi kullanarak kapısının önüne NÜKLEER ÇADIR kurmak istediği Rusya’yı kışkırtıyor, “Hadi Ukrayna’yı işgal et” diye.

Rusya’nın böyle bir niyeti yok. Ama KIRMIZI ÇİZGİSİNİ de belli etti ve “Ukrayna’nın NATO üyesi olmasını savaş sebebi sayarım” dedi.

Küba krizini hatırlayalım.

Nikita Kruşçev SSCB Komünist Parti Genel Sekreteri, John F. Kennedy de ABD Başkanıydı. Sovyetler Küba’da nükleer bir askerî üs kurmaya başlamıştı. ABD istihbaratı bunu haber aldığında kıyamet koptu. Küba malum ABD’nin burnunun dibi. Çıkan kriz iki ülkeyi bir nükleer savaşın eşiğine getirdi. Nükleer silahların düğmelerine basılması an meselesiydi. Sonunda Kruşçev geri adım attı...

 

RUSYA İÇİN ÖLÜMDEN ÖTE KÖY YOK

 

Şimdi de aynı durum mevcut.

Putin Rusya’yı korumak istiyor. Okyanus’un ötesinden ülkesini tehdit eden ABD saldırganlığına karşı gereken cevabı verebilecek hem askerî hem de ekonomik silahlara sahip olduğunu net biçimde anlattı. Zaten SSCB’nin dağılma sürecinden ve Rusya’nın o dönemdeki “yönetim dağınıklığı”ndan istifade eden ABD, Sovyet interlandından kopan Bulgaristan, Romanya, Estonya, Letonya ve Polonya’yı NATO’ya dâhil etti.

Putin bundan sonrası için sözünü esirgemiyor âdeta “Ölümden öte köy yok” dercesine.

 

KONUNUN ÖZÜ VE ÇÖZÜM BELLİ

 

Putin’in metni çok açık.

Çözüm ise belli:

Ukrayna NATO üyeliği talebini tamamen geri çeker ve mesele çözülür.

Aynı durum Gürcistan için de geçerli.

 

TÜRKİYE DİKKATLİ OLMALI

 

Türkiye, dengeli bir diplomasi ile bu süreci götürdüğü için çok başarılı. Kuşkusuz hem Ukrayna ile hem de Rusya ile emek emek kurulan ilişkilerin saçma sapan nedenlerle, içimizden ya da dışımızdan gelecek provokasyonlarla heba edilmesine izin verilmemeli.

Bu yüzden Türkiye’nin Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliklerini destekleyeceği yolundaki açıklamalardan kaçınmak gerek. Bu tür açıklamalar, bölgeyle birlikte bizi de ateşe atacak gelişmelere benzin dökmekten farksız.

 

PUTİN'İN SÖZLERİNİ DOĞRU OKUMALI

 

Özellikle de “NATO ne yapacaksa yapmalı” sözünün ardından yine dımdızlak ortada kalmayalım Rusya ile baş başa.

Çünkü o NATO’nun ne yapacağı belli olmaz. Üyesi olduğumuz tarihten bu yana marifetlerini gördük, yaşadık en acı biçimde. Malum Türkiye’de en son 15 Temmuz dâhil pek çok darbeyi yapan bir “teşkilat”tan söz ediyoruz burada.

Kısaca Suriye’nin kuzeyinde bir terör devleti kurdurmak isteyen, ülkemizdeki her türlü yıkıcı ve bölücü faaliyetin baş destekleyicisi olan ABD ile olan ilişkilerimizi değerlendirirken, Suriye topraklarından ülkemize yüzlerce füze atılır ve onlarca insanımız şehit edilirken 5. Maddeyi duymazdan gelen NATO’yu unutmadan Putin’in aşağıdaki sözlerini dikkatle okumalıyız:

"Rusya, SSCB dağılınca tüm yeni jeopolitik gerçekleri tanıdı. Sovyetler sonrası alanda ortaya çıkan tüm ülkelerle, bağımsız devletlerle iletişimimizi güçlendirmek için aktif olarak çalışıyoruz. Hatta çok zor konularda bile, örneğin DAĞLIK KARABAĞ'da sürece dâhil tüm devletlerin çıkarlarından hareket ederek çok dikkatli davrandık."

Dağlık Karabağ, Astana süreci, Soçi, Suriye ve İdlib.

Anladık sanırım...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.