​İftar daveti ve “sanatçı yaftalama” şenlikleri!..

A -
A +

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın iftar davetine katılan sinema-tiyatro oyuncularıyla şarkıcılar ve sanatçılar yine geleneksel sosyal medya linç oyunlarında teker teker linç edildiler. Aradan neredeyse dört gün geçti, dün baktım hâlâ devam etmekte.

Muhalefet “sanatçı” tanımını kendinden taraf olanlar için kullanıyor malum. İktidar partisinin, hatta Türk Ordusu’nun yanında duruş sergileyenler onların gözünde “rezil ve yalaka” diye hakaret görür.

Bu iğrenç ve aşağılık tanımları buraya koyduğum için üzgünüm ama ne yazık ki koskoca CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yaptı bu hakaretleri.

Hatırlayacaksınız birkaç yıl evvel, Zeytin Dalı Operasyonuna katılan askerlerimize moral vermek için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile birlikte Oğulpınar Sınır Karakolu’nu ziyaret eden ve aralarında İbrahim Tatlıses, Sibel Can, Yavuz Bingöl, Cengiz Kurdoğlu, Mustafa Sandal, Coşkun Sabah, Alişan, Seda Sayan, Altay, Deniz Seki, Arif Susam, Hande Yener, Muazzez Ersoy, Şafak Sezer, Hülya Koçyiğit, Serkan Çağrı, Emel Müftüoğlu, Necati Şaşmaz gibi isimlerin yer aldığı şarkıcı, müzisyen ve sinema oyuncularına “Rezil adamlar, onlar sanatçı değil, yalaka” gibi ağır hakaretlerde bulunmuştu.

 

Onlar da bir bildiriyle Kemal Kılıçdaroğlu’nu sert biçimde kınamışlardı.

Bu bildiriye imza atanların sözlerine Türk Ordusu’na destek vermekten gurur duyduklarını eklemeleri Kılıçdaroğlu’nun bir kulağından girip diğerinden çıkmıştı çünkü o Okyanus Ötesi’nin kızgınlığını dışa vurmuştu bir megafon olarak.

Kılıçdaroğlu Hülya Avşar’a da ağır hakaretler etmiş, ulusal ve uluslararası çapta pek çok ödülün sahibi olan Avşar için “Onun sanatçılığı tartışılır” demişti bir “Sinema otoritesi!” olarak. 

 

SANATÇI HEP MUHALEFETTEN YANA MI OLMALIDIR?

 

Çünkü CHP Genel Başkanı ile onun izinden giden hastalıklı muhalefet güruhunun saplantılı bir biçimde savunduğu bu. Türkiye’de ancak PKK’ya, HDP’ye, sol örgüt ve partilere destek verenler sanatçı olabiliyor onların gözünde. Büyük kentlerde kazanan belediye başkanlarına, onların önlerine attıkları üç beş kuruş için yalakalık yapmaktan kaçınmayan ivedik türleri, kınalı keklikler ve olamamış megastarlar da keza “sanatçı” sayılmakta.

Dün de geçmişte çeşitli filmlerde rol alan ama son yıllardaki televizyon yorumculuğuyla öne çıkan Hakan Ural sosyal medyada liste başıydı.

Ona yöneltilen eleştirilerden birinde şöyle yazıyordu:

“Devlet başka Hükûmet başkadır karıştırmışsın. İnsanların nerede iftar yapacağı kendi seçimidir ama kimisi halkı seçer kimisi hükûmeti. 

 

HALK MI YOKSA HÜKÛMET Mİ? BÜTÜN MESELE BU!

 

Madem sanatçı diyoruz, Şekspiryen bir ara başlıkla devam edelim istedim ama burada iş gelip dayanıyor politikaya. Çünkü bu bakış açısı çok problemli.

Nedenleri ise açık:

1-Devlet başka hükûmet başka eski vesayet rejimi söylemidir. Çünkü evvelden siyasi partiler iktidara gelirler ama muktedir olamazlardı. Onlara “Sen yol su elektrikle, vergiyle filan uğraş, biz gerisini hallederiz” denirdi. Bakarlar işler istedikleri gibi gitmiyor, darbeyle devirirlerdi. Şimdi o adına devlet denilen mekanizma bizzat iktidara gelen hükûmet tarafından kullanılmakta. O “Müesses nizam” hikâyeleri Türkiye’de artık işlemiyor. 

2-“Kimi halkı seçer, kimi hükûmeti” de başlı başına sorunlu bir ifade. Çünkü sinema oyuncularıyla müzisyenlerin ve şarkıcıların katıldığı daveti düzenleyen Cumhurbaşkanı HALKIN OYLARIYLA iktidara geldi. Kendisi CUMHUR’un, yani tüm halkın başkanı. Partili Cumhurbaşkanı diye ayrıştırılsa bile bu gerçek değişmez. Kısaca bu ifade Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı iktidara getiren yüzde 53 oranındaki 27 milyon insanı HALK olarak kabul etmemek oluyor ki tartışma böyle bir yoldan “Sen kimin sanatçısısın?” sorusunu yöneltmeye kadar gider.

 

SEVDİĞİNİZ SANATÇIYI SİYASİ GÖRÜŞÜNE GÖRE Mİ SEÇERSİNİZ?

 

En iyisi sanatçı dediğimiz sahne ve sinema ünlülerinin seçimlerini diğer ülkelerde olduğu gibi olağan karşılayalım onları lince tabi tutmaktan vazgeçelim.

Ben kendi adıma söyleyeyim. Sinema oyuncuları ve şarkıcılar konusunda siyasi görüşlerine göre ayrım yapmam. Sezen Aksu’yu Teoman’ı, Ahmet Kaya’yı, Cem Karaca’yı, Alpay’ı ve pek çok şarkıcıyı siyasi görüşlerine bakmaksızın dinledim ve sevdim. Uzatmayayım, dinleme listemde şu anda ismini sayamayacağım pek çok muhalif şarkıcı da var. Sinemacılar açısından da bu durum değişmiyor.

 

BİTSİN ARTIK BU YAFTALAMA

 

Önceki gece bir film izledim ve çarpıldım tek kelimeyle. Kırımlı Neriman Aliev’in yönettiği Eve Yolculuk (Evge) adını taşıyan 2019 yapımı bir film. Ukrayna’nın Donbass’taki ayrılıkçılara karşı yürüttüğü savaşta ölen büyük oğlunu Kırım’da defnetmek için küçük oğluyla birlikte yola çıkan Mustafa’nın (Akhtem Seitablaev) hikâyesini anlatıyor. Kırım meselesini tarihe hiçbir gönderme yapmadan bize derinden hissettiren filmin kahramanı Mustafa’nın oğlu Alim’e (Remzi Bilyalov) söylediği şu söz kalbimin en derinine nakşoldu:

“Biz birbirimize ihtiyaç duymazsak, bize kim ihtiyaç duyar?''

Kısacası bu ülkede de herkesin birbirine ihtiyacı var.

 


Kırgızistan’daki FETÖ, eski Bişkek Büyükelçisi Metin Kılıç’ın açıklaması ve silah fabrikatörü Serdar Özyurt’un cevapları

 

Geçen Salı günkü yazım(*) “Bir silah fabrikatörünün serüveni; FETÖ batırdı ama yılmadı” başlığını taşıyordu. Serdar Özyurt adlı genç bir iş adamının 15 Temmuz öncesinde Kırgızistan’da çok fazla etkili olan FETÖ’nün elemanlarından Şevki Sarılar’ın genel müdürü olduğu Bişkek’teki Demirbank’a Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı tarafından resmî yollarla gönderilmiş 12 milyon doları teslim etmeyip akıl almaz bir biçimde “Sen bunu terörün finansmanında kullanacaksın” suçlamalarında bulunduğunu anlatmıştım. Serdar Özyurt ise yılmayıp hakkını arayınca, devreye Kırgızistan Savunma Bakanı hatta Suudi Arabistan Büyükelçisi’ni sokunca,  FETÖ’cü Şevki Sarılar en sonunda engellemek için Türk Büyükelçiliğine “Bu adam hakkında bilgi istiyorum” diye talepte bulunmuş, Büyükelçi Metin Kılıç bu talebi yerine getirmişti.

Bu yazımın ardından eski Bişkek Büyükelçisi Metin Kılıç’tan bir açıklama aldım. Sayın Kılıç’ın açıklaması da başlı başına çok sıkıntılı ama cevap hakkına duyduğumuz saygı nedeniyle aşağıda yayınlıyorum. Ama Serdar Özyurt’a kendisinin yazdıklarını sordum ve onun cevapları da aşağıda yer almakta.

Eski Bişkek Büyükelçisi Metin Kılıç’ın açıklaması:

Sayın Uğur,
Ben Dışişleri Bakanlığından Büyükelçi Metin Kılıç. Bugünkü “Bir Silah Fabrikatörünün Serüveni” başlıklı yazınızda adım geçtiği için sizi bilgilendirmek amacıyla yazıyorum. Yazıda Serdar Özyurt adlı kişinin “silah satışından kaynaklandığını” ileri sürdüğü para transferine ilişkin asılsız iddialara ilişkin gerçek şudur:
Özel bir banka olan Demirbank Büyükelçiliğimize başvurarak, kaynağı açıklanamayan yüklü bir para transferine aracı yapılmak istendiğini bildirmiş, uluslararası iş yapan saygın bir banka olarak terörizmin finansmanına ilişkin uluslararası yasaların yaptırımlarına maruz kalmamak için bahse konu transferin yasallığı konusunda ilgili makamlarımızın talimatlarını istemiştir. Konu tarafımdan Dışişleri, Askerî Ataşeliğimiz tarafından Millî Savunma Bakanlığına, ilgili memurlarımız tarafından da “İlgili müsteşarlığımıza” iletilmiştir. Konuyla ilgili olarak Millî Savunma Bakanlığımızdan alınan talimatta, söz konusu transferin yapılmaması istenmiş, bu husus Demirbank’a iletilmiştir. Yukarıdaki hususlara ait yazışmaların tamamı dosyalarda mevcut olup, MSB’nin söz konusu transfere  izin vermemesi adı geçen Bakanlığın uhdesinde bir konudur.
Saygılar.

 

SERDAR ÖZYURT’UN AÇIKLAMALARI VE CEVAPLARI

 

1-“Kaynağı açıklanmayan yüklü bir para transferi” diyor Sayın Metin Kılıç. Bunu ben kendisine izah ettim ama dinlemek istemedi. İşte 2015 tarihli Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Salman’la yapılmış 66 sayfalık anlaşma.

Not: Anlaşmanın PDF dosyasından 5 sayfayı paylaşıyorum.

​İftar daveti ve “sanatçı yaftalama” şenlikleri!..

​İftar daveti ve “sanatçı yaftalama” şenlikleri!..

​İftar daveti ve “sanatçı yaftalama” şenlikleri!..

​İftar daveti ve “sanatçı yaftalama” şenlikleri!..

​İftar daveti ve “sanatçı yaftalama” şenlikleri!..

Kırgızistan’daki şirketim ile Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı arasında yapılan bu anlaşma ile Türkiye Cumhuriyeti devleti Millî Savunma Bakanlığı’nın bir alakası bulunmamaktadır.

2-İkinci konu Demirbank orada özel bir banka. Yani özel bir şirket. Bu özel şirket hangi sıfatla oradaki bir başka şirket hakkında Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nden araştırma talep edebiliyor ve Büyükelçilik bu adamı dikkate alarak Türkiye Millî Savunma Bakanlığı’ndan (MSB) bir yazı talep ediyor. MSB de yine bu konuda hiçbir yetkisi olmadan Suudi Arabistan’dan gelen paranın Kırgızistan’daki bir şirkete ödenmemesi talimatını nasıl verebiliyor? Ben de Büyükelçiliğimizden Demirbank’ın araştırılmasını isteseydim Büyükelçi bana bu araştırmayı yapıp neticesini bildirecek miydi? Bakın adam FETÖ’cüymüş. Demek ki Büyükelçi görevini yapmamış. Büyükelçi Metin Kılıç beyin bu ticarete engel olmasının ve MSB’den aldığı yazıya bunu dayandırmasının SUÇ OLDUĞUNU düşünüyorum.

3-Demirbank bahane olarak bu paranın kaynağının belli olmadığını söylüyor ve Büyükelçi de aynı şeyi tekrar ediyor. Aşağıda Suudi Arabistan Savunma Bakanlığıyla kendi şirketim arasında yapılmış sözleşme ve sözleşme uyarınca Kırgızistan’da bulunan Suudi Arabistan Büyükelçiliği’nin Kırgızistan Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı yazı var. Yazıda “(…) tarihte hesabınıza gelen 11.880.000 $ parayı (…) tarihte bu şirketle anlaşmalı işimize istinaden biz gönderdik” deniyor ve altında da Swift belgesi mesaj olarak mevcut.

​İftar daveti ve “sanatçı yaftalama” şenlikleri!..

​İftar daveti ve “sanatçı yaftalama” şenlikleri!..

​İftar daveti ve “sanatçı yaftalama” şenlikleri!..

Bu da Demirbank’ın FETÖ’cü Genel Müdürü Şevki Sarılar’ın benim şirketime yönelik yazdığı “Bu parayı hiçbir suretle ödeyemeyeceğiz” dediği, bahane olarak da “kaynağı belli değil” gerekçesini gösterdiği yazı.

 

​İftar daveti ve “sanatçı yaftalama” şenlikleri!..

 

Oysa kaynağı da bir önceki gönderdiğim belgelerde görüleceği üzere açıkça belli, yasal, uluslararası ticarete uygun ve resmî kanallardan gönderilmiş bir para.

4-Yalnızca o kadar değil. Kırgızistan Savunma Bakanlığı da Demirbank’a bir yazı göndererek bu gelen paranın yasal ve meşru ticari yollarla yapılmış bir işlem olduğu, ödenmesi gerektiği belirtildi. Bu yazı da aşağıdaki belgede görülmekte.

 

​İftar daveti ve “sanatçı yaftalama” şenlikleri!..

 

5- Türkiye’ye döndükten birkaç ay sonra 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı. Sabah gazetesine o vakit bir demeç(**) vermiştim, “FETÖ Kırgızistan’da o kadar güçlü ki isterse Başkan Atambayev’i bugün bile devirebilir” diye. Aşağıdaki belge de işte bunun ispatı. Daha önce “Bu işlem yasaldır” diye yazı gönderen Kırgızistan Savunma Bakanlığı, bundan 15 gün sonra şirket lisansımızı dondurduklarını açıklayan bir yazı gönderdi bize. Zaten FETÖ İmamı Orhan İnandı marifetiyle ondan sonra da Kırgız istihbaratı beni ve arkadaşlarımı gözaltına aldı.

 

​İftar daveti ve “sanatçı yaftalama” şenlikleri!..

 

6-Bunların büyük kısmını Sayın Büyükelçi Metin Kılıç’a anlatmaya çalıştım ama beni dinleme zahmetinde bile bulunmadı. Bir işi varmış, 10 dakika zor durabildim yanında.

.....

(*) https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/625977.aspx

(**)https://www.sabah.com.tr/gundem/2016/08/18/feto-atambayevi-bir-gunde-dusurur

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.