İrfan Özfatura

İki tane Mahmut Amca vardı... Biri; güler yüzlü, müşfik, hoşsohbet, cömert, gönül alan... Diğeri; disiplinli, tavizsiz, kuralları sonuna kadar uygulayan...

1932'de Kandehar Valisi... 1939'da Kabil Kolordu Komutanı... 1943'te Savunma Bakanı, 1948'de Fransa'da... 1953'te Başbakan... Kral ailesinden olunca paraşütle iner doruklara...

Masal kahramanı mı yoksa reklam yıldızı mı? Noel Baba karakterini ilk defa 1863 yılında Thomas Nast adlı bir çizer tasarlar, Haddon Sundblum ise Coca Cola reklamlarında kullanıp dünyaya yayar

Boncukçuyan adlı bir tacir hiç hesapta yokken getirip bir sandık eşarp bırakır Şen Şapka'ya. Bir kereliğine mahsus olmak üzere alırlar ama mal anında tükenir, millet ısrarla başörtü sormaya başlar

Afganistan'da kalkınma için ne gerekliyse hepsi var. Savaştan başını kaldıramayan ülke patinaj yapan arabaya benziyor, eğer tekerlek zemini tutarsa hızla mesafe alacaklar.

Afganlılar diğer yabancılara nasıl davranırlar bilmiyorum ama Türkleri çok sevdikleri vakıa... Çay, şerbet, pilav ikram eden, evine çağıran çağırana...

Dert babasıdır, başkaları için yaşar. Bilhassa ata yurt muhacirleri kapısını çalar. Burs isteyenler, kalacak yer arayanlar, kursa yazılanlar...

Üç çeşit yalan vardır derler: Yalan, kuyruklu yalan, istatistik. Afganistan'da da üç çeşit hırsızlık var: Aşikâre götürmek, gizlice araklamak, yardım yapmak!

Çarşıda dolanırken kâh mangal dumanlarının, kâh yemek buharlarının cazibe alanına giriyorsunuz. Patates, balık, börek, tatlı kızartanlar...

Burka Afgan töresinde yeri olmayan bir kıyafet. 1960'lı yıllarda çıkıyor. Memur hanımları, makyajlarını silmemek, kıyafetlerini değiştirmemek, için böyle bir yol buluyorlar.

Karzai döneminde Afganistan'a 30 milyar dolar girdiği söyleniyor ama ne bir tesis açılmış, ne bir asfalt atılmış, başkent Kabil tel tel dökülüyor.

"Petrolü kontrol ederseniz ülkeleri yönetirsiniz; ama yiyeceği kontrol ederseniz, halkları da yönetirsiniz" ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger

Süleyman Paşa Rumeli'ye sadece iki sal adamıyla (40 yiğit) çıktı, yaktığı meşale Viyana önlerini aydınlattı... Tahsin Paşa'nın ise tam donanımlı 40 bin askeri, topu, tayyaresi, cephanesi vardı, canım Selanik'i mermi atmadan düşmana bıraktı.

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer!

İflasın eşiğine gelen yayıncı Franz Burda krizden ucuza kurtulma hesapları yaparken karısı Aenne "bana bir şans ver" der "para nasıl kazanılırmış öğreteyim sana!"

11 Ekim Dünya Gazete Dağıtıcıları Günü... O kadar da aklımdaydı, atlıyorum telaşe arasında... Bizim gibi tirajının neredeyse tamamını dağıttıran bir gazete için bu konu çok önemli... Bir dağıtıcı hikâyesi... Bir dağıtıcı hikâyesi... Kimi anlatsam acaba? Durun, buldum galiba...

Binlerce yıllık Çin tarihinde yarım asır dikkate bile alınmaz. Kızıl devrim saman alevi gibi yanıp söner, elli yıllık saltanatı olmaz.

Böylesi bir ekim günü ölen ve ekim günü doğan Cahit Sıtkı, genelde kendini yazar. Korkuları kaygıları vardır, mısralara sığınır kaçarcasına...

Yaş, tahsil, eser, statü... Nereden baksanız bizden yüksekteydi lakin daima alttan alır, boyun büker, yere bakar. Nasıl mahçup, nasıl edepli bir insan...

Ey Tâifliler! Bir de Arapların en akıllısıyız diye övünürsünüz, vah size! Lât dediğiniz nedir ki? Altı üstü taş. Görmez, duymaz, yararı da, zararı da dokunmaz. Bakın un ufak edeceğim onu, kıpırdayamayacak!