Reformcu siyaset ve değişimi yönetmek

A -
A +
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ekonomi, hukuk ve demokraside yepyeni bir seferberlik başlatıyoruz” ve “yeni bir reform dönemi başlatıyoruz” açıklamaları, siyasetin tartışma önceliklerini bir anda değiştirdi.
Geçtiğimiz hafta salı günü partisinin grup toplantısında Erdoğan bu ifadeleri dile getirdiğinde, muhalefet önce bu açıklamaları küçümsemeye çalıştı. Görmezden gelmeyi denedi. Ancak Erdoğan, sonraki konuşmalarında da bu içerikteki açıklamalarını tekrar edip daha da genişletince, muhalefette bir panik havası hâkim oldu. Ne diyeceklerini, ne karşılık vereceklerini bilemeden bocalamaya devam ediyorlar.
Uzun süredir muhalefet, AK Parti’yi reform üst başlığında; hukuk, ekonomi ve demokrasi konusunda bilindik cümlelerle eleştirerek günü kurtarmaya çalışıyorlardı. Bu konulardaki eleştiriler, Millet İttifakı partileri, AK Parti’den ayrılanların kurduğu partiler ve HDP’nin birlikteliği için konforlu bir alan oluşturmuştu.
Bu alanlarda söylem birliği kolayca kurulabildiği için, muhalefet ayrışabileceği konu başlıklarını perdeleyip gündemin gerisinde saklayabiliyordu. Aslında böyle bir siyaset tarzının, muhalefet partilerini güçlendirmek bir yana, partilerin iç bütünlüğüne zarar verdiği de konuşulmaya başlanmıştı. Ama en azından ittifakın selameti için ortaklaşabildikleri konuların varlığı, CHP’nin öncülüğündeki muhalefetin elini rahatlatıyordu.
Muhalefet, Erdoğan’ın yeni bir reform dalgası başlatmasına hazırlıksız yakalandı. Böyle olunca da bu yeni reform dalgasını itibarsızlaştırma, önemsizleştirme ve değersizleştirmek için var gücü ile çalışıyor.
Bu süreçte, özellikle AK Parti’den ayrılıp parti kuranların endişelerinin biraz daha fazla olduğunu gözlemlemek mümkün. Çünkü şu ana kadar muhalefete tek katkıları, 2012 öncesi ve sonrası ayrımını yaparak, bu ayrım üzerinden eski AK Partililer olarak “içeriden” eleştiri yapıyor olmalarıydı. Zaten parti programları ve siyaset söylemlerinin yüzde 90’ı da bu ayrım üzerinden genelleştirilen eleştirilere dayanıyor.
Dolayısıyla, yeni bir reform dalgasının başlatılması, bu partilerin de varlık nedenini etkisizleştirecek.
             ***
Türkiye’de özellikle 2014’ten itibaren bir yanılsama oluşturuldu. AK Parti ve Erdoğan’ın “değişim”, “reform” ve “demokrasi” konusunda yeterli adımları atmadığı eleştirisi sürekli tekrar edildi.
Hâlbuki, 2016 yılında siyasal sistemin halkoyu ile değiştirilmesi, Türk siyasetinde neredeyse 40 yıllık reform arayışının sonuca ulaştırılmasıydı. Siyasal sistem değişimi ile birlikte aslında devletin yeniden yapılandırılması üzerinden, “güçlü devlet”, “etkin yönetim” bağlamında tarihsel bir dönüşüm ve değişim yaşandı. Mesela, güvenlik kurumları ve bürokrasisinin yeniden yapılandırılması bir reform değilse nedir?
2012 öncesinde Erdoğan ve partisi, demokratikleşme, insan hakları ve reformlar konusunda devrim niteliğinde adımlar atarken, 2013 sonrası reform dalgasını durdurduğunu söyleyenler, şu soruya esaslı bir cevap vermedikleri müddetçe sahici olamazlar. Toplumu kendi durdukları yere ikna edemezler.
Daha önce bu köşede farklı bir bağlam üzerinden de yazmıştım. Soru şu: AK Parti iktidarı, 2002’den itibaren zorlu bir mücadele ile özgürlükleri genişletirken, ekonomik kalkınma ve refahı artırmak için var gücüyle çalışırken, uzun yıllardır birikmiş, ertelenmiş hatta kangren hâline dönmüş sorunları çözmek için; çözüm süreci, Alevi açılımı, gayrimüslim azınlıkların haklarının verilmesi vb. konularda, daha fazla demokrasi ve daha fazla insan hakları söylemi ile hareket ederek, siyasi risk alırken; ne oldu da demokrasi dışı yollarla, içeriden ve dışarıdan koordineli olarak hareket eden yapılar hükûmete operasyon çekmeye başladı?
Cevap üretilirken, mutlaka şu husus da göz önünde bulundurulmalıdır: Devletin kurumsal kapasitesinin çökertilmeye ve bir iç savaş çıkarma denemesine kadar giden saldırılara karşı, reform dalgaları ile mücadele edilebilir miydiYoksa, önleyici mücadele şart mıydı?
​             ***
Bugün olan şudur: Çoklu terörle mücadelede büyük bir başarı elde edilmiştir. Siyasal sistem değişimi gerçekleştirilmiş, bu değişikliğe göre devlet yeniden yapılandırılmıştır. Devletin kapasitesini artırma yönünde önemli başarılar sağlanmıştır. Etkin yönetimin geleceği, kurumsal ve yasal bir çerçeveye kavuşturulmuştur.
Dolayısıyla da yeni bir reform dalgasının başlatılması için siyasal konjonktür uygundur. Toplumsal sosyoloji hazırdır. Kurumsal kapasite mevcuttur.
Bu bağlamda Erdoğan, değişen sosyolojiye ve taban eğilimlerine göre siyaset anlayışını güncelleyebilmektedir. Siyasetin yön ve yönelimini tayin edebilmektedir. Değişim ve dönüşümü zamanında ve iyi yönetebildiği için de 18 yılda 15 seçimi kazanabilmiştir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.