İbadetler, cennete gitmek için midir?

A -
A +
 
İslam dini, ilmin ta kendisidir. Bu ikisini birbirinden ayırmak İslam düşmanlığına alamettir!
 
 
Sual: Müslümanların yaptığı ibadetleri, cennet nimetlerine kavuşmak için yaptığını söyleyen dinde reformculara ne denebilir?
Cevap: Reformculardan Ahmed Midhat Efendi de, Nizâ-ı ilm ve din, yani ilim ve dinin çekişmesi ismindeki kitabında, imanın şartı olan kıyamette dirilmek bilgisini gözden düşürmeye çalışırken, cennetin yiyeceklerini, içeceklerini, açgözlülüğü ve maddeciliği okşayan birer hile saymaktadır. Hâlbuki, kendisi ilim ile dini ayırarak hile yapmaktadır. İslam dini, ilmin ta kendisidir. Bu ikisini birbirinden ayırmak İslam düşmanlığına alamettir. Dünyada bu zevklerin peşinde koşan ve din âlimlerini, dinî vazifelerin, bu dünya zevkleri için yapılması lazım olacağını bildirmedikleri için kötüleyen ve insanların, her şeyden daha cazip, daha tatlı olan bu dünya zevklerine kavuşmak için ibadete sarılacaklarını söyleyen dinde reformcuların, bu zevklerin cennette bulunmasına karşı koymaları, İslamiyete leke sürmek istediklerini açıkça göstermektedir. İslam âlimlerinin, Müslümanları cennet nimetlerine kavuşmak ve cehennem azabından kurtulmak için ibadete sarılmalarına çalışmalarını taşlayan böyle ve benzeri sözler çok görülmüştür.
Sual: İmanı, inanmayı kabul etmeyenler, insandaki inanma duygusunu da kabul etmiyorlar mı, bunu da mı reddediyorlar?
Cevap: İslamiyetin meydana çıktığı Arabistan yarımadasında, putlara, heykellere tapılıyordu. Fikirler, çok tanrının varlığına saplanmış idi. İslamiyet bunun için, şirkin kötülüğü üzerinde çok durmuştur ve bunun için, Müslüman olmak, Kelime-i tevhîd ile başlamıştır. İnsanlar yaratılışta din hissine maliktir. Bunun için, Allaha inanmayan kimse, ruh hastası, psikopat demektir. Böyle kusurlu insanlar, büyük manevi bir destekten mahrum olup, pek acınacak bir hâldedirler. Avrupa fikir adamlarından birinin; “Dindarlık büyük bir saadettir. Fakat ben bu saadete kavuşamadım” dediği gibi, bizdeki dinde reformculardan Tevfîk Fikret de, Târîh-i Kadîm adını verdiği manzum bir eserinde, Müslümanlık ile ve iman sahibi olmakla alay ettiği hâlde, şairlik ruhundan fışkıran ve önü alınamayan şu şiirinde imanlı olma ihtiyacını da bildirmiştir:
Bu yalnızlık, bu bir gurbet ki, benzer gurbet-i kabre,
İnanmak! İşte âğûş-i rûhânî, o gurbette.
 
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.