‘Tepedeki Şehir’ ve kibir

A -
A +
 
Püriten rahip John Winthrop, Arbella gemisiyle Boston’a gelen ilk yerleşimcilere 21 Mart 1630’da verdiği bir vaazda cemaate şöyle sesleniyordu: ‘Burası, herkesin gözlerinin çevrildiği, tepenin üzerinde bir şehir gibi olacak.’ Winthrop diyordu ki, ‘Şayet Tanrı’nın buyruğundan ayrılırsanız, işlediğiniz günahlar ve yaptığınız hatalar tüm dünya tarafından görülecek.’ Esasen Britanya adalarındaki dinî baskıdan kaçarak yeni dünyaya ayak basan halka, doğru yoldan ayrılmamalarını öğütlemekteydi.
Takip eden yüzyıllar içinde ‘Tepedeki Şehir’ metaforu, bilhassa siyasi kimliğe sahip kişilerin dilinde ve kaleminde çok farklı bir mevhuma dönüştürüldü. Amerikalı siyasetçiler ‘Tepedeki Şehir’i tüm ABD için kullanmaya başladılar. Başına bazı sıfatlar ekleyerek, bu kavramı türlü şekillere soktular. Mesela eski ABD başkanlarından Ronald Reagan 1989’da yaptığı veda konuşmasında, ‘tepedeki pırıltılı şehir’ demeyi tercih etmişti. Reagan halkına şöyle sesleniyordu:
‘Pırıltılı şehir; kayalar üzerine inşa edilmiş, azametli, okyanusa ve rüzgâra karşı mukavemetli, Tanrı’nın kutsadığı, her türlü insanın ahenk ve huzur içinde yaşadığı, ticarete açık serbest limanları olan gururlu bir şehirdir. Şehrin surları olacaksa, surların kapıları şehre ulaşmaya istekli herkese açıktır.’
Daha yakın dönemde de Obama’dan, Romney’e birçok siyasetçi aynı metaforu kullanmayı sürdürdüler.
‘Tepedeki Şehir’ tabiri tarihî süreçteki dönüşümünü sürdürürken, 19. yüzyıl ortalarında neşet eden bir başka kavram ‘herkesin gözlerinin üzerinde olduğu şehir’ yaklaşımının, ‘herkesin görmek zorunda olduğu şehir’ şeklinde başkalaşıma uğramasına yol açtı. Bu yeni ve popüler kavram, Açık Kader’di (Manifest Destiny). Batı’ya doğru genişlemek ve ‘boş’ olarak adlandırdıkları Amerikan yerlilerinin topraklarını ele geçirmek isteyenler, bunun ABD’nin kaderinde olduğunu, ‘Tanrı’nın bu misyonu ABD’ye yüklediğini’ ileri sürerek eylemlerini meşrulaştırdılar. Açık Kader, sadece Oregon, Texas, California, Alaska için değil, Karayipler’den, Güney Amerika’ya ve Pasifik’e kadar çok geniş bir alanda ABD yayılmacılığının motivasyon kaynağı oldu; Amerikan yerlilerinden Filipinlilere yüz binlerce insanın da yok edilme gerekçesi!
‘Tepedeki Şehri’ dünyanın her yerinden görünür kılmak, onun suretlerini daha küçük tepeler üstünde inşa etmek, güya ABD için Tanrı tarafından biçilmiş Açık Kader’in bir sonucuydu. ABD’nin fikirlerinin, değerlerinin ve kurumlarının dünyaya yayılmasının önüne geçilemezdi. Zaten Kurucu Babaları en fazla etkileyen Sağduyu (Common Sense) kitapçığının yazarı Thomas Paine daha 1776’da, ‘Nuh nebi zamanından beri olmayan bir durumla karşı karşıyayız. Dünyayı yeniden başlatma gücüne sahibiz. Yeni bir dünyanın doğuşu ellerimizde’ dememiş miydi?
ABD, Açık Kaderinin çizdiği yolda yürürken önüne çıkan çakılları tekmelediği için mesul tutulamazdı. Ne yapıyorsa, dünyanın iyiliği için yapıyor, insanlık için en mükemmel nizamı, Pax Americana’yı kurmak istiyordu. O hâlde, başkalarının tabi olduğu kaideler onu bağlamamalı, kutlu yolunda hız kesmesine hiçbir kuvvet mani olamamalıydı. Açık Kaderin işaret ettiği uzak tepelerin üstüne yeni şehirler kurarken, ABD istisna tutulmalıydı. Tam da buydu işte savundukları.
Tepedeki Şehir metaforu, yepyeni bir dünya kurma düşüncesini, o da Açık Kader mitini körükledi. Hepsi bir oldu, Amerikan İstisnacılığını doğurdu.
Uluslararası sistemin temel dinamikleri değişip dururken, Amerikan istisnacılığı farklı çerçevelerin içinde, değişik renklerle takdim edilen ama özünde aynı motifi içeren bir resim olmayı sürdürdü. Bill Clinton’ın dilinde bu resmin adı küreselleşmeydi. George Bush, kendi adında bir doktrinle sundu onu. Donald Trump ise ‘Amerika’yı yeniden büyük yapacağım’ diye haykırarak resmi sallarken, çerçeve kırıldı, boyalar aktı ve beyaz tuval üzerinde, Romalı mağrur bir generalin silüeti belirdi. Tepedeki Şehrin kapıları kapandı. Ahengi bozuldu. Huzuru kaçtı.
20 Ocak’ta görevine başlayacak Joe Biden acaba dünyanın her yerinden ‘Tepedeki Şehre’ doğru tutulan aynalara bakacak mı? Kongre salonunu işgal eden Bizon postlunun yerel terörist olduğunu televizyonlardan ilan ederken, dünyanın başka yerlerinde olup biten terör eylemlerini, demokrasiyi darbeyle yok etme teşebbüslerini, insanların acımasızca katledilmelerini görecek mi? Aylan bebeğin masum suskunluğu onun kulaklarını çınlatacak mı? Yoksa o da, Amerikan istisnacılığını besleyen kibir süzgecinden mi geçirecek her kararını?
Trump siyasi bir harakiri eşliğinde koltuğuna veda ederken, Biden’ın Trump’ın mirasını tamamen yok etmekten daha önemli bir sorumluluğu var: Tepedeki Şehrin Fildişi Kulesinde dalgalanan kibir bayrağını indirmek.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.