Orta Doğu’da akan kan neden durmuyor?

A -
A +
Suriye, Libya ve Yemen’de uzun zamandır süren iç savaşlar her gün yeni kurbanlar almaya devam ediyor. Hayatını kaybedenlerin çoğu çocuklar, kadınlar ve savaşla ilgisi olmayan diğer siviller. Suriye çoktan dünyada en fazla mülteci veren ülke hâline gelmiş durumda. Ülke içerisinde yerinden edilenlerle birlikte Suriye nüfusunun yarısından fazlası ki, bu 12 milyon insan ediyor, mülteci konumuna düştü. Aileler parçalandı, çocuklar anne babalarını, anne babalar evlatlarını kaybetmenin derin acısını ve travmasını yaşadılar ve yaşamaya devam ediyorlar. Varil bombalarıyla, kimyasal gaz saldırılarıyla, bombalı eylemlerle, sınırı geçerken, denizde alabora olan botların altında çocuklar hayatlarını kaybettiler ve kaybetmeye devam ediyorlar.Bütün bunlara şahit olan öfkeli bir nesil yetişiyor Orta Doğu’da. Bir karış toprağın hâkimiyeti için kardeşlerinin, annelerinin, babalarının ve arkadaşlarının nasıl öldürüldüğüne şahit olarak büyüyor Suriye’nin, Yemen’in, Libya’nın çocukları. Canlarını kurtarmak için sığındıkları ülkelerde nasıl değersizleştirildiklerine, aşağılandıklarına ve nasıl seçim malzemesi yapıldıklarına şahit olarak büyüyorlar. Üstelik bu değersizleştirmeyi ve aşağılamayı sadece Almanya, Fransa ve Avusturya gibi Batılı ülkelerdeki değil Türkiye, Lübnan ve Ürdün gibi Müslüman ülkelerdeki bazı kesimlerin de yaptıklarını görerek büyüyorlar. Suudi Arabistan ve BAE gibi zengin Arap ülkelerinin ise hiçbir şekilde mültecilere kapıları açmadıklarını görüyorlar. Çocukları bu kadar büyük acılara şahit olarak büyüyen Orta Doğu’ya huzur gelir mi? Çocukları bu kadar öfkeyle büyüyen Orta Doğu’da akan kan durur mu? Durmalı! Akan kanı kim durduracak ve bu kadar öfkeyle büyüyen çocukları kim rehabilite edecek sorusunun cevabıyla başlamak gerek. Orta Doğu insanları, siyasetçileri, aydınları yaşadıkları bölgenin geleceğini kendileri inşa etmek zorunda. Kimse dışarıdan gelip Orta Doğu sorunlarını çözmeyecek. Ne Washington’un, ne Moskova’nın ne de Berlin, Paris ve Londra’nın Suriye’nin, Libya’nın, Yemen’in sorunlarını çözmek gibi bir hedefleri var. Aksine onlar kendi çıkarlarını çoğu zaman bu sorunların devamında ve mümkünse İran, Irak, Türkiye ve Mısır’ın da benzer sorunlar yaşamasında görüyorlar. Bu sorunlar ve çatışmalar yumağı içerisinde büyüyen çocukların öfkesinin bir gün kendilerine de ulaşacağını ise görmüyorlar ya da görmek istemiyorlar. O zaman Orta Doğu’da akan kana ve büyüyen öfkeye dur deme görevi bölgenin köklü devletlerine düşüyor. Türkiye, İran ve Mısır bu konuda üzerlerine düşen sorumluluğu almak zorunda. Dünyanın en eski medeniyeti Mısır’ı esir almış olabilirler. Kahire’yi Riyad, Abu Dabi ve Tel Aviv’in oyuncağı yapmış olabilirler. Ama Mısır özgürleşmeden Orta Doğu’ya huzur ve refahın gelmesi çok zor. Türkiye ve İran, tarihlerinin omuzlarına yüklediği sorumluluğu üstlenmeden Orta Doğu’ya barış ve istikrar gelmez. Bunun için her iki ülkenin de korkularından sıyrılması ve daha bağımsız bir İslam dünyası için iş birliği yapmaya hazır olması gerek. Üç köklü Orta Doğu İslam medeniyetinin de emperyalizme başkaldırdıkları için ağır bir baskı altına alındıkları bir gerçek. Mısır örneğinde bu baskılar başarılı da oldu maalesef. Halkın oylarıyla seçilen Şehit Muhammed Mursi’nin cumhurbaşkanlığı çok kısa sürdü. Bütün emperyalist güçler ve onların Orta Doğu’daki uzantıları Mursi’yi devirmek için seferber olduklarında, Türkiye, Katar ile birlikte Mursi’ye destek oldu. Emperyalizme karşı olduğunu her fırsatta dile getiren İran ise maalesef Mısır konusunda doğru davranışı gösteremedi. Ama artık Türkiye ve İran’ın, yanlarına diğer bölge ülkelerini de alarak Orta Doğu sorunlarına çözüm bulmak için iş birliği zamanı geldi. Yoksa bölge çocuklarının ve gençlerinin biriktirdiği öfke bütün Orta Doğu’yu daha büyük bir kaosa sürükleyecek.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.