Kolunu kaldıracak hâli kalmamıştı…

A -
A +
O gün de akşama kadar dolaştı Nazan. İstanbul’a gelişinin üçüncü günüydü. Artık cebinde parası yoktu.
 
İstanbul’da hayat erken başlıyordu. Belediyenin çöp arabaları harıl harıl çalışıyorlardı. Gazete dağıtıcıları büyük paketler hâlinde gazeteleri bayilerin önüne bırakıyorlardı. Nazan bir müddet daha yürüdü. İstanbul’un en mutena caddelerinden birinde Bağdat Caddesinde olduğunu bilmiyordu. Buraları tanısaydı istediği gibi bir iş bulabilmesinin bu semtte imkânı olmadığını da anlardı ama hiç bilmediği bu yerlerde bir şeyler aramaya devam ediyordu…
Bütün gününü iş arayarak geçirdi. Başvurduğu her yerden olumsuz cevap alarak hayal kırıklığı içinde ayrılıyordu. O gün de akşama kadar dolaştı Nazan. Ayakları su toplamıştı. Kendisini pis hissediyordu. Elini yüzünü bile bir parkın fıskiyesinde yıkayabilmişti. Uzun ve rahat bir dinlenmeye ihtiyacı vardı. Daha ilk günlerden itibaren hayatın acımasız yoğunluğu içinde savrulmaya başlamıştı bile. O gün de hava karardıktan sonra yine kuytu bir köşe aramaya koyuldu kendine. Sabah olduktan sonra ters istikamete doğru yürüyecek ve iş aramaya devam edecekti. Cebindeki para azalıyordu. Kalan miktar idare etse etse bir iki gün daha idare ederdi. İstanbul pahalı bir şehirdi. Üç öğün karnını doyurmak parasının yarısını alıp götürmüştü cebinden…
Yine bulduğu karanlık ve kendisine güvenli gelen bir köşede geceyi geçirdi. Sabah her tarafı tutulmuş bir şekilde açtı gözlerini. Ama bu sefer kendisini bir sürpriz bekliyordu. Plastik giysi çantası ve başının altına yastık yaptığı pardösüsü yoktu. Korkuyla inledi. Bütün parası pardösünün cebinde olduğu için beş kuruşsuz kalmıştı ortada. Ağlamaklı bir hâlde aradı çevresini. Biri alıp gitmişti her şeyi. Kolları iki yanına düştü...
              ***
O gün de akşama kadar dolaştı Nazan. İstanbul’a gelişinin üçüncü günüydü. Artık cebinde parası yoktu. Karnı açtı. Nereye girip iş istese cevap hep “yok!” oluyordu. Çaresizlik içinde âdeta sürünerek ilerliyordu artık. Karnının açlığından başı dönmeye başlamıştı. Moda parkına girip bir çeşmeden kana kana su içti. Biraz olsun açlığını giderebilirdi belki su. O geceyi parkın kuytu bir köşesinde geçirdi. Artık daha ötelere gidecek hâli de kalmamıştı. Ertesi sabah daha güçsüzdü. Sadece bulunduğu çevrede birkaç yere bakabildi. Açlıktan karnı gurulduyordu. Kolunu kaldıracak hâli kalmamıştı…
Nazan bu şekilde tam iki gün daha geçirdi. İstanbul’a gelişinin altıncı günü sabahı ağzının içi kupkuru, avurtları çökmüş, eli yüzü kir içinde açtı gözlerini. Artık uyuduğu yerin güvenli olup olmamasına bile bakmıyordu. Bedeni takatsiz bir şekilde bulunduğu yere yığılıyordu. Son bir gayretle kalktı ayağa. Yine parkın çeşmesinden su içti. Midesi bulanmaya başlamıştı. Öğlene kadar dolaştı. Moda’dan aşağıya doğru indi. Fenerbahçe’ye yaklaşmıştı. Yollar sanki ayaklarının altından kayıyor gibiydi. Kaldırımın bir kenarına çöktü. Sık sık nefes alıyordu. Bir restoranın önüne oturmuştu farkına varmadan. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.