"Bütün suç, ağabeyimle benim Gülsüm Abla!.."

A -
A +
"Biz yaptık Gülsüm Abla… İki insanın hayatını, beklentilerini, umutlarını bir çırpıda yok ettik..."
 
Esra bir kez daha yıkılmıştı. Birkaç saat içinde yaşadıkları, bir ömür yaşanabilecek tüm acıların toplamıydı sanki. Çaresizlik bütün hücrelerini sarmıştı. Tam o sırada bir temizlik görevlisi yaklaştı yanına:
- Bacım, kulak misafiri oldum. Ben de net bir şey bilmiyorum ama Mümtaz Beyle annenizin konuşmaları sırasında bir bakım evi lafları duymuştum. Belki bir yardımı olur.
Bir ümit ışığı daha belirmişti sanki. Esra’nın gözleri parladı:
- Bakım evi mi? Nerede? Hangisi? Bir bilgin var mı kardeş, Allah rızası için söyle!
Temizlik görevlisi adam kırk yaşlarında orta boylu, kalın bıyıklı bir adamdı. Başını kaldırdı:
- Daha fazlasını duymadım. Bütün duyduğum bu kadar. O da ilgimi çekmişti. Mümtaz Bey annenize “seni bir bakım evine yatıralım” diyordu. Hani dedim belki bir faydası olur, bir ipucu olur size.
Esra heyecanlanmıştı:
- Allah razı olsun kardeşim. Ararım, Türkiye’de ne kadar bakımevi varsa hepsini ararım…
Teşekkür ederek ayrıldı hastaneden. Koskoca karanlığın içinde cılız bir ışıktı bulduğu. Otobüs durağına kadar yürüdü. Biraz düşünmeye ihtiyacı vardı. Otobüse bindiği zaman nereden başlayacağına karar verememişti. Henüz daha üst üste gelen acıların şokunu yaşıyordu…
Bakkal Bekir’in evine döndüğü zaman kızının uyuduğunu gördü. Usulca eğilip öptü onu. Gülsüm merakla izliyordu kendisini.
- Ne oldu Esra, buldun mu ananı? Baban nasılmış?
Yıkık bir şekilde baktı genç kadına Esra:
- Babam vefat etmiş Gülsüm abla… Annem felç geçirmiş. Onu da bulamadım. Hastaneden bir bilinmeze kaybolmuş. Babama haber verilmiş resmî makamlar tarafından. Babacığım da dayanamamış eşinin hastalığına. Oracıkta gidivermiş.
Gülsüm hayretle bakıyordu genç kadına.
- Vay anam! Vay Cahit Ağam... Ne oldu böyle be Esra?
Genç kadın acı bir şekilde gülümsedi:
- Biz yaptık Gülsüm Abla… İki insanın hayatını, beklentilerini, umutlarını bir çırpıda yok ettik. Bütün suç bizim, ağabeyimle benim… Bunun bedelini nasıl ödeyeceğiz acaba? Nasıl kurtulacağız bu vicdan azabından? Bir şey söyle, bir yol göster…
Ağlamaya başladı. İlk defa bu kadar rahat, bu kadar engelsiz dökülüyordu gözyaşları. Hıçkıra hıçkıra ağladı dakikalarca. Neden sonra yüzü gözü şiş bir vaziyette kaldırdı başını. Yorgun ve bitkindi bakışları…
              ***
Hakan masasındaki dosyaları eliyle iterek telefona uzandı. Arayan karısı Dilek’ti:
- Canım, nasılsın?
- Hakan! Bu akşam erken gel lütfen… Annemlerle yemeğe çıkacağız. Annemin İngiltere’de oturan bir arkadaşı gelmiş. Onları götüreceğiz yemeğe.
Genç adam başını salladı:
- Tamam canım, merak etme…
Telefonu kapattıktan sonra sıkıntıyla yaslandı arkasına. Yeniden borçlanmaya başlamıştı. Babası cezaevine girdikten sonra mobilyaların senetleri için kendisine gelen esnafı kovalamıştı. İşin içinden bu şekilde sıyrılmayı düşünmüştü. Ama vicdanını kemiren azap huzur bulmasına izin vermiyordu... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.