"Ne annem kaldı ne de babam Hakan..."

A -
A +

"Babamı kaybettik Hakan... Ani bir kalp kriziyle öldü babam… Annem ise kayıp..."

  Dilek’in inanılmaz savurganlığı, lükse düşkünlüğü ve aşırı şımarıklığı ile baş edemiyordu Hakan. Robotlaşmış gibiydi. Bütün bu olumsuzlukları görmesine rağmen ağzını açıp bir tek kelime söyleyemiyor, karşı çıkamıyordu. Yeniden bir kaosun içine girdiğinin farkındaydı ve bu bütün benliğini kemiriyordu. Beş dakika ilerisini bile göremiyor, nasıl davranacağını, ne yapacağını bilemiyordu. Bu sıkıntıların içinde düşünce denizinde boğuluyordu. Sekreter kızın aramasıyla irkildi: - Bir ziyaretçiniz var Hakan Bey. Kız kardeşinizmiş. Hakan irkildi. Ayağa fırladı ve dudaklarından boğuk bir şekilde döküldü kardeşinin ismi: - Esra! Tamam hemen alın içeri… Kapıya doğru ilerlerken girdi içeriye Esra. İki kardeş birbirlerine baktılar. Hakan dudaklarını ısırdı: - Kızım, sen… Sen nerelerdesin Allah aşkına? - Hakan! Esra koşarak sarıldı ağabeyine. Omuzlarından tutup baktı yüzüne Hakan: - Ne kadar değişmişsin Esra? Ne zaman geldin, neredeydin? - Dün geldim Hakan… Nerede olduğumu sorma… Hayatımın en büyük hatasının bedelini ödüyorum artık. Bir kızım var. Ama başka kimse yok hayatımda. Çok yanılmışım. Öylesine kanmışım ki şimdi hayret ediyorum. Hakan güldü: - Ne o enişte bey istediğin gibi çıkmadı mı? - Bırak, bahsetme ondan. Bu kadar insanlıktan uzak birisini daha tahayyül edemiyorum. - Annemle mi kalıyorsun? Esra gözlerini kıstı, dikkatle baktı ağabeyinin yüzüne: - Annem mi? Ne annem kaldı ne de babam Hakan. Babamı kaybettik. Ani bir kalp kriziyle öldü babam… Annem ise kayıp. Felç geçirmiş ve kayıplara karışmış. Bizim yüzümüzden Hakan. Benim kadar sen de suçlusun bu işte. Onları yitirdik Hakan. Onları kaybettik. Kaybetmekle kalmadık umutlarını da aldık ellerinden, hayallerini de yıktık. Öylesine çırılçıplak koyuverdik ortaya. Savrulup gittiler… Hakan taş kesilmişti. İfadesiz bir şekilde bakıyordu kardeşinin yüzüne. Şok geçirdiği belliydi… Hakan bir yerlere tutunmak ihtiyacını hissetti. Masasına dayandı. Bembeyaz olmuştu yüzü. - Hiç… hiç haberim yoktu bunlardan! Esra acıyarak baktı onun yüzüne: - Hiç aramadın değil mi? Hiç ilgilenmedin değil mi? Genç adam başını iki yana sallıyor, içinde yaşadığı huzursuzluk ve kavganın esiri olmuş gibi anlamsızca bir şeyler mırıldanıyordu. Dolu dolu olmuş gözlerini kaldırdı: - Babam… Babam öldü ha? Esra başını salladı: - Öldü Hakan! O dev gibi babamız öldü… Hakan başını ellerinin arasına aldı: - Ben öldürdüm onu… Esra ben öldürdüm… Benim yüzümden… Çıldırmış gibiydi bir anda. Gözleri yerinden oynamıştı. Odanın içinde deliler gibi dolanıyordu. Esra ürkmüştü onun hâlinden: - Ben öldürdüm Esra… O parayı ben almıştım. Babamın çekmecesinden ben aldım. Borçlarım çoktu. Yetişemiyordum. Babam da biliyordu benim aldığımı. Beni korumak adına sesini çıkarmadı. Bu hırsız damgasının alnına vurulmasına bile razı olarak korudu beni. Ve öldü Esra! Babamı ben öldürdüm… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.