"Hemen odama gel Esra konuşacaklarım var..."

A -
A +
Esra ile Zuhal Hanımın yaptığı konuşmanın üzerinden neredeyse iki hafta geçmişti...
  Biraz sonra iki kadın karşılıklı oturmuşlar, kahvelerini yudumluyorlar Esra’nın hikâyesini konuşuyorlardı. Her şeyi başından itibaren, hiçbir şey saklamadan anlattı Esra… - İşte böyle Zuhal Hanım. Şimdi annemi arıyorum. Onu nerede bulacağımı bilmiyorum ama mutlaka bulacağım. İstanbul’da bir yerde. Başka yere gidemez… Zuhal Hanım düşünceli bir şekilde başını salladı “evet” anlamında: - Haklısın, burada bir yerdedir mutlaka. Bak sana ne diyeceğim. Biraz sabret. Bana annenin ismini ver, benim hem müşterilerden tanıdıklarımız, hem de eşimin arkadaşları var. Ben bir araştırayım. Çok doktor ahbabımız var. Annenin kaldırıldığı hastanenin başhekiminin karısı da bir müşterimin tanıdığıydı yanılmıyorsam. Bir araştıralım bakalım… Esra minnetle baktı kadına. Ellerine sarılıp öpmek istedi. Zuhal Hanım engel oldu genç kadının bu isteğine: - Aman Esra, hepimiz insanız, başımıza bir sürü şey geliyor, daha neler var hayatta… Birbirimize yardımcı olmazsak nasıl iyilikle anılan insan oluruz?.. Haydi sen sıkma canını. Bulunur anneciğin. Ama sen yine de yarın bebeğini al ve çık biraz. Bunaldın burada, farkındayım… Hem bu güzel, şirin kız da biraz güneş görsün… Esra sevincinden uçuyordu. Güveniyordu bu iyi kalpli kadına. Onun her işi becerdiğini biliyor, tuttuğu her şeyi kopardığına bire bir şahit oluyordu. O geceyi umutlanarak, heyecan içinde geçirdi. Çeşitli hayaller kuruyor, istikbale ait planlar yapıyordu. Bir küçük ev tutacaktı. Annesini orada oturtacak, ona çiçekler gibi bakacaktı. Bütün arzusu hatalarını biraz olsun telafi edebilmekti. Vicdanı ancak o zaman rahatlayacaktı...              *** Esra ile Zuhal Hanımın yaptığı konuşmanın üzerinden neredeyse iki hafta geçmişti. O günden sonra bir daha açılmamıştı konu. Esra da üstelemeye çekiniyor, soramıyordu. Nihayet o cuma günü sabah her zamankinden erken geldi Zuhal Hanım. Heyecanlı görünüyordu. Kapıyı açan Esra’ya göz kırptı: - Hemen odama gel Esra, konuşacaklarım var seninle… Esra şaşırmıştı. Ellerini önlüğüne kurulayarak peşinden gitti kadının. Zuhal Hanım çantasını masanın üzerine bırakıp genç kadına döndü: - Anneni bulduk galiba Esra! Esra hafif bir çığlık attı: - Zuhal Hanım… Sahi mi? - Sanıyorum hayatım. Eşim Oktay bu konuyla ilgili araştırma yapıyor ne zamandır. Aynı bir dedektif gibi sürdü izini. Bütün bakımevlerini teker teker araştırdı. Tabii özellere pek itibar etmedik. Çünkü ancak devlete ait olanlarda kalabilirdi annen. Şimdi verilen isme uyan, tarife uyan bir hanım Yalova’da bir bakımevinde kalıyor. İki ayağı tutmuyor, felçli. Adı Necile Arkan. Yaklaşık dört ay önce getirilmiş oraya. Bir hastaneden, bir doktorun yardımı ile gelmiş. Esra haykırmamak için zor tutuyordu kendisini: - Evet, o, annem, canım annem benim. O… Mutlaka o… Oh Zuhal Hanım, ben nasıl öderim sizin bu iyiliğinizi? Ben köle olurum sizin için... - Yapma Esra… Biz hiçbir şey yapmadık. İnsan olarak görevimizi yaptık. Bak canım. Yarın sabahtan Oktay gelecek, arabayla götürecek seni oraya. Bugün bir işi var. Onu halledecek. Sanırım yarına kadar bekleyebilirsin değil mi? DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.