Kirli İsabella’nın engizisyon mahkemeleri ilga edilmedi...

A -
A +
Bugünlerde tekrar tekrar ABD Başkanı Joe Biden’ın Türkiye’ye ve bulunduğumuz coğrafyaya yönelik yaptığı geçmiş açıklamalarını okuyor ve dinliyorum. Bu açıklamaların tamamında değişmez olan husus "güvenlik, çatışmalar, savunma sanayii ürünleri ve bu ürünlerin nasıl bir dış politika enstrümanı olarak kullanılacağı ya da kullanıldığı." Hatta, Biden dâhil birçok senatörün kafasında kalıplaşmış soğuk savaş örgüsünün hâlâ aktif olduğunu söylemek abartı olmaz.
Dağlık Karabağ’ın Ermeni çetelerin işgalinden kurtarıldığı günlerde birçok senatörün Türkiye’ye yapılan askerî hibe yardımlarının ivedilikle durdurulması talebinde bulunması bunun en güzel ispatı, zira Türkiye ABD’den hibe kapsamında askerî yardım alan bir ülke değil. Biden’ın, Erdoğan’ı devirme planlamasına dönüşen o ibretlik konuşmasında yine konu dönüp dolaşıp silah satışına odaklanıyor. Biden o konuşmasında "Erdoğan’a bazı silahları satıp satmayacağımızı konuşmamız lazım" diyor.
 
Peki ama silah üzerinden siyaset neden bu kadar ön planda?
 
Silah ve savunma sanayii Batı açısından o kadar önemli bir parametre ki, bugünkü üstün olan pozisyonlarını muhafaza etmelerinin yegâne yolu, bu sert güce sahip olmaktan geçiyor. Batı, kaba tasnif ile son 300 yıldan bu yana şiddet oluşturma tekelini tek başına elinde tutuyor ve bunu büyük bir hassasiyet ile muhafaza ediyor. Bu gücün Batı dışındaki güç merkezlerine geçmesinin Batı zihin kodlarında kabul görmesi zinhar mümkün olmadığı için, sizin geliştirdiğiniz her yeni savunma yeteneği paranoyak tepkiler vermelerinin de kapısını açıyor.
 
O zaman nasıl oluyor da Batı dünyaya milyarlarca dolar silah satışı yapabiliyor?
 
SIPRI’nin yayınladığı rapora göre, dünya silah ticaretini elinde bulunduran 15 ülkenin sadece üçü Batı dışındaki ülke niteliğinde. Bunlar Çin, G. Kore ve Türkiye...
Peki bu silah tüccarı Batılı ülkeler bu silahları sizce en çok hangi ülkelere satmaktalar?
Elbette yanılmadınız, ilk 15 müşteri ülkenin içinde Suudi Arabistan, Mısır, Cezayir, Katar, BAE, Pakistan ve Irak var. Yani dünyada her yıl oluşan milyarlarca dolarlık silah pazarının müşterisi, kan ve gözyaşına boğulmuş fakir Müslüman coğrafyanın ta kendisi.
Peki niçin?
Bulundukları bölgedeki halklara daha fazla acılar yaşatabilmek, bu esnada kıt kaynaklarını Batı silah sanayisine akıtmak ve bu bölgeden bir güç temerküz etmesinin önüne geçmek için. Bunun için bir husus çok iyi planlanıp kurgulanmış: "Bu ülkeler, aldıkları silahları asla Batı’ya ve onun çizdiği senaryonun hilafına kullanmayacak."
İyi de bu nasıl garanti altına alınabilir?
Cevabı basit…
Millet iradesinin bu ülke yönetimlerinde temsil edilmemesi ve Batı'nın çizdiği alanın dışında bir siyaset geliştirildiğinde, o liderin darbeler ve suikastlar yoluyla indirilmesi. İnanmayan bu ülkelerin yönetim şekillerine ya da tarihlerindeki askerî darbe ve suikastlara baksın.
 
O zaman Kirli İsabella’nın engizisyon mahkemesini devreye alırlar...
 
İşte tüm bu anlatılanlar aklımızın bir köşesinde böylece dursun, oradan hemen Biden’ın o meşhur konuşmasına gelelim... Biden, tam da bu sebepten dolayı diyor "Erdoğan’a bazı silahları satıp satmayacağımızı konuşmamız lazım" diye. Çünkü Türkiye kendisine sunulan alanda siyaset yapmamakta kararlı ve darbe dâhil her türden dış müdahaleye direniyor. O zaman Batı’nın orta çağ aklı hemen devreye giriyor: "O hâlde sizi Kirli Isabella’nın engizisyon mahkemesinde yargılar ve mahkûm ederiz."
Zamanın dışında kaldıklarını ve soğuk savaş kalıplarında cevaplar verdiklerini yeni yeni anlamaya başladılar. O yüzden şimdi Ermeni iddialarını gündeme getirdiler, savunma sanayiinde casusluk faaliyetlerine hız verdiler, F-35 projesinden çıkarttılar, diğer taraftan da içerideki dostları ile yeni algı operasyonlarını sahaya sürüyorlar. Sırada Halk Bank düzmece davasından yeni CAATSA yaptırımlarına kadar geniş bir yelpazede portföy hazırladılar. Amaç, Türkiye’nin süngüsünü düşürebilmek...
Burada dikkat etmemiz gereken ve üzerinde uzun uzun tefekkür edip yazıp çizmemiz gereken, Türkiye’nin savunma sanayisinde birbiri ardına attığı bu adımlara rağmen henüz her şeyin başında olduğu hakikatidir. Daha gidilecek çok mesafe, aşılacak çok menzil var ve bu menzillerin aşılması siyasi iradenin bu konuları sırtlaması ile mümkün.
Kendi ürettiğiniz savunma sistemlerini JİTEM diye nitelendiren, ecdadını soykırım yapan bir ecdat konumuna oturtan ve geliştirilen her bir savunma sanayii ürününü itibarsızlaştırmanın yarışına giren bir siyasi iktidar ile daha nice Nuri Killigilleri şehit vereceğimizi, nice Nuri Demirağları iflasa sürükleyecek siyasi kararlara imza atacağımızı kestirmekte güçlük çekiyorum.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.