Dediği Sultân, Anadolu velîlerinden. Kabri Konya-Ilgın'dadır. Talebesinden biri, maddî sıkıntı çekiyordu. Gariban, bir gece evinde otururken bunu düşündü uzun uzun. Sonra, kendi kendine; "Böyle ne olacak. Burada ilim tahsil ediyoruz. İyi de paramız yok. Acabâ buradan ayrılıp bir san'ata mı girsem? Çalışır, para da kazanırım" diye düşündü. Tam o anda bir ses işitti dışarıdan. Kulak kabarttı, hocasının sesiydi bu. - Ahmeet! diye sesleniyordu kendisine. Heyecanla fırladı dışarı. Ancak kimseyi göremedi. - "Allah Allah!" dedi. "Hiç kimse yok. Halbuki hocamın sesiydi bu". İyice meraklandı. "Acabâ rüyâ mı görüyorum?" dedi. Bu duygular içindeyken yine duydu aynı sesi. - Ahmeeet! Evet, hocası çağırıyordu kendisini. Heyecanla giyinip çıktı evden. Sesin geldiği yere doğru yürüdü. Fakat o da ne? O gittikçe ses daha geriden geliyordu. Gide gide hocasının evine geldi nihayet. Halbuki arada yedi sokak mesafe vardı. Tam kapıyı çalacaktı ki, kapı açıldı kendiliğinden. Mübarek zat; - Gel evlâdım! Seni ben çağırdım! buyurdu. İçeri girince, sordu: - Maddî sıkıntı içindesin değil mi? Genç büktü boynunu: - Evet hocam. - Biliyorum evlâdım, dedi. Sonra ona bir zarf uzatıp; - Al şu parayı, ihtiyaçlarına kullanırsın! buyurdu. Ayrıca eğilip, şefkatli bir sesle; - Evlâdım, o düşündüğünü sakın yapma olur mu! diye fısıldadı kulağına. Ve ekledi: - Parayı her zaman kazanabilirsin. Ama ilmi her zaman öğrenemezsin. Dînini öğrenmek, para kazanmaktan önce gelir. Genç talebe hayli duygulanmıştı. - Peki Hocam! dedi. Elini öpüp, döndü eve. Ve bir daha da ayrılmayı düşünmedi o dergâhtan. E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com