"Borcunu ben öderim"

A -
A +

Bir gün, hazret-i Ebu Bekir ile hazret-i Alî, mescid-i şerifte oturuyorlardı. O esnâda biri girdi içeri. Ancak hazret-i Ali'yi görünce adamın rengi kaçtı birden. Mahcup bir vaziyette çöküverdi oracığa. Hazret-i Ebu Bekir merakla hazret-i Ali'ye döndü: - Şu adamı tanıyor musun? - Evet, tanıyorum. - Seni görünce mahcûb oldu? - Yaa, öyle mi? - Evet, neden dersin? Aliyyül Mürteza tahmin etmişti: - Bana borcu var. Belki ondandır. Hazret-i Ebu Bekir kalktı ve gitti o adamın yanına. - Hayırdır, neyin var senin? Yok bir şey - Yok bir şey. - Var var... Ali'yi görünce mahcup oldun. - Evet öyle. - Neden? - Ona borcum var da. - Ne kadar? - Yirmibin akçe. - Ödeyemiyor musun? - Hayır, yoksa bir saat geciktirmem. Hazret-i Ebu Bekir üzülmüştü. Onu sevindirmek istedi. - Dinle, sana bir teklifim var. - Buyurun. - Borcunu ben öderim, ama bir şartla. - Sahi mi, her şarta razıyım. - Pekâlâ Fatiha'nın yarısını oku. Sevabını bana hediye et. Adam çok sevindi. Dediğini yapıp, sevabını bağışladı ona. Sevinçten uçuyordu Hazret-i Ebu Bekir, ona yirmibin akçe verip, tekrar rica etti: - Diğer yarısını da okur musun? Okuyunca, yirmibin akçe daha verdi. Adam sevinçten uçuyordu... *** Resûl-i ekrem bazı eshaba buyurdular ki: - Cennetin birçok kapısı vardır. Beş vakit namâzını muntazam kılanlar, "Namâz" adlı kapıdan, cihâd edenler, "Cihâd" kapısından, sadaka verenler, "Sadaka" kapısından, oruç tutanlar da, "Oruç" kapısından Cennete çağrılırlar. Hazret-i Ebu Bekir sordu: - Bir anda bütün kapılardan çağrılan var mıdır? - Evet, vardır. - Onlar kimlerdir yâ Resulallah? - Sen onlardansın...