Damat arıyordu...

A -
A +

Şâh Şücâ-i Kirmânî hazretlerinin çok sâliha bir kızı vardı. Kirman vilayetinin en güzel kızıydı. Çok isteyeni vardı ama, babası vermiyordu. Neden mi? Çünkü o, "takva ehli" bir damat arıyordu. Varsın dünyalığı olmasın, ama takvası olsun diyordu. Nihayet camide namaz kılan bir genç gördü. Delikanlı, tadil-i erkân ile kılıyordu namazı. Onu, gıbta ile seyretti uzaktan. Namazı bitince, gidip oturdu yanına. - Selamün aleyküm evlat! - Aleyküm selam amca. - Evli misin evladım. - Hayır, bekârım. - Güzel... Bak ne diyeceğim. Eğer kabul edersen sana bir teklifim olacak. - Buyurun. Evlenmek ister misin? - Hem güzel, hem de edep ve takva sahibi bir kız olsa, evlenir misin? Genç hiç böyle bir şey beklemiyordu. - Şeyy, ne bileyim. Hiç düşünmedim. - Düşün öyleyse. - Amca, bana kim kız verir ki? - Neden oğlum? - Ne bileyim, hiç dünyalığım yok da. - Olmasın, mühim değil. Delikanlı iyice meraklanmıştı. Sordu hemen: - Kim bu kız amca? - Benim kızım. Hem güzel, hem de takva ehli. Onu sana vermek istiyorum. Genç şaşırmıştı. - Bilmem ki, siz kabul ettikten sonra... - Tamam evladım. Mübarek olsun... Tezinden nişan, düğün yapıldı ve evlendiler. Peki, genç aradığını bulmuş muydu? Hem de fazlasıyla Hem de fazlasıyla. Nasıl mı? Düğünden birkaç gün sonra, eve bir aylık yiyecekle geldi bu genç. Kız bunu görünce şaşırıp sordu: - Nedir bunlar? - Yiyecek, neden şaşırdın? - Ne bileyim, bu kadarına lüzum yoktu da. - Nedenmiş o? - Bugünkü rızkı veren, yarın da verirdi. Tevekkül denen bir şey var. Hem sonra... - Evet, sonra? - Babam bana, "Seni, ahiret ehli biriyle evlendiriyorum" demişti. Meğer "dünya ehli" biriyle evlendirmiş. Genç kızacağına memnun olmuştu. Sevinçle mırıldandı: - Haklısın hanım. İşte onlar birbirlerinden böyle üstün idiler. Evlenip, mesut bir hayat sürdüler...