Peygamber Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, insanlara olduğu gibi, her can taşıyana da acır, şefkat ederdi. Meselâ hayvanlara eliyle su kabını tutar, içip doymasını beklerdi. Bindiği at koşup da terlese, yüzünü mübarek eliyle silerdi. Mütevâzı olduğu kadar Heybetli'ydi de. Meselâ bir gün huzuruna bir kimse geldi. Bir derdini arz edecekti. Ancak mübarek yüzüne bakınca heybetinden terlemeye başladı. Efendimiz "aleyhisselam" onun bu hâlini görünce; - Sıkılma! Ben hükümdar değilim. Ben, kurumuş et yiyen bir kadının oğluyum. Herkes gibi yer içer, yorulur otururum, buyurdu. Adamcağızın korkusu gitti. Rahatladı. Ve derdini açabildi ancak. Sevgili Peygamberimizin Allahü teâlâdan korkusu pek fazla olup; "Allahtan en çok korkanınız benim" buyururdu. Umûmiyetle mahzun olup; "Benim gördüğümü siz görseydiniz, az güler çok ağlardınız" buyururdu. HAVADA BULUT GÖRSE... Resulullah Efendimiz, havada bulut görse; "Yâ Rabbî! Bu bulutla bize azab gönderme!" diye niyaz eder, bir rüzgâr esse; "Bize hayırlı rüzgârlar ver!" diye duâ eder, gök gürlediğinde ise; "Yâ Rabbî! Azâbınla bizi helâk eyleme!" diye yalvarırdı. O Server "aleyhisselam", bu dünyâya zerre kadar gönül vermemişti. Allahü teâlâ, kendisine; "İste vereyim..." buyurduğu halde yine dünyâ serveti istemedi. Mîrac gecesinde Cennete girdi. Ama Cennet nîmetlerine dönüp de bir kere bile bakmadı. > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com