Kürtçü bölücülerin, Türkiye'yi bölmek hatta bütün ülkemizi Kürdistan yapmak hedefleri ve stratejileri aynı ama, taktiklerinde önemli değişiklikler var. Başbakan Ecevit'in, Öcalan hakkındaki kesinleşmiş idam hükmünü rafa kaldırırken -onun İmralı'da güya canlı olarak mezara tıkıldığını söylemişti ama- eşkıyabaşı rahat hücresinden, her konuda, boyuna serbestçe ahkâm kesiyor, yandaşlarına taktik veriyor: Üniter TC'nin azılı düşmanı Öcalan yakalandıktan hemen sonra ağız değiştirmiş, "Demokratik Türk-Kürt Cumhuriyeti"ni kurmak "barışçı çözüm" amacına -tabii taktik olarak- yönelmişti. PKK silahlı terörü, TSK tarafından hüsrana uğratılmış olduğu için,1995'ten beri mücadeleyi "serhıldanı", içerde ve dışarıda, adım adım, HADEP'i de kullanarak, siyasi platforma çekmeye girişti. Bu taktiklerin son halkası, birkaç gün önce Münih'te (evet güya terör örgütlerinin çalışmalarını yasaklayan (!) Almanya'da) toplanan PKK 5. Parti Meclisinin aldığı "tarihi" karar: "Öncelikle Avrupa Birliği sınırları içinde, PKK adıyla, politik, örgütsel ve pratik çalışmaların yürütülmesini durdurmayı gerekli görmüştür. Bu andan itibaren AB ve TC sınırları içinde PKK adıyla herhangi bir çalışmamız olmayacaktır." Sonuç Bildirgesinde, "Avrupa ve Türkiye'deki" sempatizan ve yandaşların, buna göre örgütlenip çalışmaları istenmekte. Bildirgede bu kararın gerekçeleri de belirtiliyor: "11 Eylül saldırsından sonra dünyada başlayan süreç, hangi yöntemlerle gelişirse gelişsin ve ne kadar zaman dilimine yayılırsa yayılsın, sonuçta daha demokratik, barışcı ve işbirliğine dayanan yeni bir uluslararası sistemi getirecektir. Bu 21. yüzyıl sistemini şekillendirecek olan mücadelede de, Orta Doğuda ve Kürt ve Filistin sorunlarında yaşanacaktır. Ve neticede halkların Demokratik Ortadoğu birliği şekillenecektir." Aba altından sopa Bildirgede bu barışcı mesajların altından, "Demokratik sabır sonsuza kadar değildir!" diye sopa da gösteriliyor. Silahlı terör yerine ikame edilen ve Üniter TC'yi bölmeyi ve yıkmayı hedefleyen "Kürtçe ana dil de konuşmak ve eğitim" saldırısından asla vazgeçilmeyecektır. Yani bir taraftan Üniter "Cumhuriyet" denirken, üniter milli devleti yıkacak olan saatli bomba işletilmeye devam edilecektir. Bu da stratejinin değil ancak taktiklerin değiştirildiğinin en bariz kanıtıdır. Şurası muhakkak ki, Kürtçü stratejist ve taktisyenler, durumu bizdeki politikacılardan ve bazı köşe yazarlarından daha realist bir şekilde tahlil ediyorlar. Mesela, Avrupa Birliğine tutkumuzdan dolayı getirilmiş olduğumuz noktada, dedikleri doğrudur: "Türkiye'nin temel çıkmazı Kürt sorununa getirilmiş dayatılmıştır." Gerçekten de bu noktaya gelmemizi, bazı politikacılarımız, köşe yazarlarımız ve aydınlarımız "AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer" diyerek, gaflet veya ihanetleriyle sağlamışlardır. Ve dikkat etmez, vaktinde uyarmaz isek, ABD'nin Irak'a muhtemel saldırısında kartlarımızı doğru oynamaz isek, bizi en iyi anlayan ABD dostumuz dahi, AB gibi, bize Kürt konusunda çözümler empoze etmeye kalkışacaktır. PKK (yeni adı ne olacak ,"Kürdistan" deyimi çıkarılarak belki "Demokratik Cumhuriyet Partisi") bu taktik değişikliklerini neden gerekli gördü? Tabii önce silahlı mücadele iflas ettiği için sonra da gerçekten dünyadaki yeni sürece uymak için ve de bizim liboşları ve politikacıları uyarmak için.. Güngör Mengi'nin SABAH'taki değerlendirmesi de doğru: AB'nin yayınlayacağı terör listesine girmekten kurtulmak, yeni siyasi kimlikten yararlanarak Kürt Devleti ana hedefine ulaşmak ve Öcalan'ı bir genel afla darağacından tamamen kurtarmak için. Hatırlardadır bir süre evvel HÜRRİYET gazetesi "güvenlik birimlerimiz tarafından" PKK'ya verildiği iddia edilen 12 maddelik bir muhtıradan söz etmişti. RADİKAL gazetesinde İsmet Berkan, PKK'nın son taktik değişikliğinde bu muhtıranın etkili olmuş olabileceği ve o kahrolası siyasi çözüm pazarlığı ihtimalini ima ediyor. Ben bu muhtıranın -kimin tarafından icat ve imal edilmişse- bir dezinformasyon-yanıltma, sondaj veya manüpülasyon olduğunu sanıyorum. Herhalde Kürt konusunu en yakından, en realist takip eden ve değerlendiren Türk Genel Kurmayından PKK'ya değil muhtıra vermek, muhatap kabul etmek sadır olamazdı. Bütün bunlar muvacehesinde AB'nin ileri gelenlerinin,Verhaugen cenaplarının, Bayan Karen Fogg'un, İsveç'in -İstanbul'da İsveç sefiresinin dağıttığı kitapta belirginleşen, Kürt konusundaki saplantısı dikkate alındığında, bölücülüğün yolunun Avrupa Birliğinden geçeceğine -AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçtiği söylense bile- asla inanmıyorum. Aksine, AB'ye girmek tutkumuz bizi Atatürk'ün kurduğu üniter TC savunma kalkanlarından birer birer mahrum edecektir hatta etmektedir. Bunu, Kürtçe saldırısından ve bunun AB'de gördüğü ve göreceği destekten sezmemek için -en hafif tabiri ile- budala olmak gerekir. Kürtçüler, AB'ye girmemizi, daha doğrusu kriterlerini yerine getirmemizi niçin bu kadar tahallükle istiyorlar? Türkiye'nin, Türklüğün iyiliği için mi? Açıkçası Avrupa Birliği çalıyor, Kürtçüler oynuyor!