Türk Sanayiciler ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) de F tipi cezaevleri ve "ölüm oruçları" konusunda, liberallerimizin başını çektiği demagojik duygu sömürüsüne destek çıkmış, hükümetin bu ölümlere kayıtsız kalmasını eleştirmiş, direnişçilerin taleplerinin kabul edilmesini istemiş. Acaba bu taleplerin neler olduğunun farkındalar mı? Bir hususa da dikkati çekmek isterim: Şimdi devletin düşmanlarına bu kadar merhamet gösteren TÜSİAD'ın ve F tipi konusunda duygu sömürüsüne katılanların, PKK'nın ve Öcalan'ın şehit ettiklerinin yakınlarının feryatlarına kulak verdiklerini, ilgi gösterdiklerini hatırlamıyorum. Bu konuda, medyamızın desteği ile de hükümete karşı, içerde ve dışarda duygusal sömürü tepkileri büyüyor. Her şeyden önce, hafızayı beşer -kamu hafızası- nisyan ile yani unutmakla, malul olduğu için, bu konudaki gerçekleri özellikle TÜSİAD'cılara hatırlatmak gerek. Aşağıda yazdıklarım gerçek degilse söylesinler! Gerçekler ¥ Özellikle büyük ceza ve tutuk evleri, yıllardır, bırakınız yöneticilerinin, hükümet kuvvetlerinin bile, "kurtarılmış bölge" sayılan örgüt koğuşlarına giremedikleri, derebeylikler haline gelmişlerdi. Genel olarak, siyasi hükümlü ve tutukluların dışında da, türlü yolsuzluklara, silah, uyuşturucu mobil telefon bulundurulmasına göz yumulur olmuştu. Ama siyasi koğuşlar, PKK ve DHKP-C başta, örgüt elebaşlarının serbestçe hükmettikleri, isyanları organize ve idare ettikleri, silah, bomba, uyuşturucu depoları ve eğitim merkezi halinde idiler. ¥ Adalet Bakanlığı, bu inanılmaz duruma son vermek için yıllardan beri F tipi cezaevlerini tasarlıyordu. Ne var ki, birkaç yıl önce Eskişehir'de kullanıma sokulan modern cezaevi, siyasi baskılarla CHP'li bir Adalet Bakanı tarafından, "tecrittir" diye, devre dışı bırakılmıştı. ¥ Geçen yıl F tipi cezaevlerinin inşaatına hız verilince, buna karşı TAYAD'ın başını çektiği, diger örgütlerin yürüttükleri "ölüm oruçları" eylemlerine dönüştü! Elebaşları oruç filan tutmuyorlardı. Fakat beyin yıkayarak bazı mahkumları, zorla ölüme şartlandırıyorlardı... Bunların, suçları ne olursa olsun, "insan" oldukları doğrudur da, bir yerde, suçlarını da, intiharı kendilerinin tercih ettiklerini de unutmamak gerek! ¥ Geçen Aralık ayında Adalet ve İçişleri bakanlıkları büyük bir kararlılık göstererek, cezaevlerinde operasyon yaptılar ve hükümlü ve tutukluları, inşaatı tamamlanan F tipi cezaevlerine taşıdılar. Bu operasyonları ve elebaşıların zavallıları nasıl ateşe attıklarını da unutmamak lazım! İleri bir adım... F tipi cezaevleri, belki de, her bakımdan mükemmel değiller. Bazı ortak kullanım alanları da yasalarda değişiklik yapılana kadar işletilemiyor ama mahkumların daha insanca yaşayabilmeleri için herhalde eski koğuşlardan fersah fersah iyi. "İzolasyon" yani tecrit iddiası da büyük ölçüde abartma. Yapılmak istenen terör suçundan hükümlü ve tutukluların, birkaçından fazlasının isyan vs. planlamak için biraraya gelmelerine engel olmak! Ancak buna rağmen "ölüm oruçları" sürdürülüyor, çünkü şer örgütlerinin elebaşıları, ne spor ve kütüphane ne çalışma istiyorlar, eski koğuş düzeninin bütün mazarratları ile kendi hegemonyaları altında devam etmesini istiyorlar! Mesele o kadar açık... Hem istedikleri sadece bu da değil, hatta F tipi cezaevlerinin tümü ile kaldırılması dahi değil. Kendilerine "tutsaklar" yani "savaş esirleri" diyen direnişçilerin, 2000 Aralık'ından evvel, iyi niyetli veya liboş aracıların katılımıyla yapılan müzakerelerde ileri sürdükleri talepler devam ediyor: Devletten, F tipi cezaevlerinin "kapatılması"ndan başka, küstahça ısrar ettikleri "talepleri" var. "Bunlarda ısrar ediyoruz" diyorlar. Şimdi sıkı durun: Üçlü Protokol iptal edilecek, DGM'ler kapatılacak, Buca, Ümraniye, Diyarbakır, Ulucanlar, Burdur cezaevlerindeki operasyonlardan, 19-22 Aralık "katliamlarından" sorumlu olanlar yargılanacaklar. Kısacası bu küstahlar nerede ise "TC Devleti adaletinin yargıladığı, yargılamakta olduğu ve mahkum ettiği, terör erbabı "tutsak" yani harp esiri oldukları için, Cenevre Anlaşması'nın ( Uluslararası harp esirleri konusundaki antlaşmanın) hükümlerinin uygulanmasını talep edecekler. Kısacası devleti dize getirmek istiyorlar. Bu "tutsakların" aslında kimler olduğunu yani TC Devletine baş kaldıranlar olduğunu, TÜSİAD, bazı medya mesupları ve liboşlarımız, ölüm oruçlarına nasıl şartlandırıldıklarını, ya unutuyorlar ya da gözardı ediyorlar. Ve bunlar uğruna duygu sömürüsü yaparak, oruçlara müdahaleyi mesleki bakımdan "etik" bulmayan bazı hekimlerimizle ve tabii mahut İHD ile birlikte, aslında PKK, DHKP-C, TKP vs. gibi düşman örgütlerinin davalarını ve maksatlarını desteklemiş oluyorlar... Vatanseverliğinden ve milliyetçiliğinden zerre kadar şüphem olmayan Hasan Pulur dostum da, yukarıda saydığım gerçekler ışığında, "tutsakların" aslında ne istediklerini ve asıl elebaşlarının, kendi emelleri uğruna, hayatın kutsallığına müdahale ettiklerini herhalde biliyordur ama Baro başkanlarının "Kutsal olan devlet değil yaşamdır" sözlerine "Aslolan hayattır" diye katılmış. Pulur izin verirse söylemeliyim: Ben ve herhalde o da, Devletin kutsal olduğu inancı ile, babalarımızın, Devletin bir kalemine bile dokunmanın yanlış olduğu hususundaki telkinleri ile büyüdük. Haydi "kutsal" deyimini kullanmayayım; ama eğer anarşi hüküm sürmeyecekse, Devlet "ebet müebbet" olmamalı mı? Devlet başa kuzgun leşe dememeli mi? Buna inanmaz isek, Devlet başta olmazsa, kuzgunlar leşe de başa da saldırırlar. O zaman hayatın da kutsallığı kalmaz! Tutsaklar devlete karşı Nihayet, geçen yazımda da belirttiğim gibi, F tipi cezaevleri konusu aslında TC Devleti ile, kendilerini "tutsak" yani ona karşı savaşta "esir" düştüklerini iddia eden devlet düşmanlarının mücadelesidir. Bu konuda verilecek taviz devletin devletliğinden ve haysiyetinden verilecek taviz olacaktır. Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, zaten bu konuda yapabileceği her şeyi yaptığını söylüyor ki doğrudur. Ve: "Kimse benim bu eylemi sürdüren örgütlerle müzakereye girmemi, pazarlık yapmamı beklememeli" diye son noktayı, inşallah koyuyor ki, bu da çok çok doğru! Fakat Cumhurbaşkanı Ahmet Nedet Sezer, hem Devletin başı hem de bir hukuk adamı olarak bence en son sözü söylemiş: "Ölüm orucunu bırakın. Yasanın işlemesine fırsat verin!" Bence, asıl TÜSİAD'cıların ve tüm liboşların, "aidiyeti cihetiyle" özellikle dikkat etmeleri gereken şu sözleri önemli: "Açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerinin ardında olanlar, devlete baskı yapma çabalarının bekledikleri amaca hiçbir zaman ulaşamayacağı bilincine, gecikmeden varmalıdırlar!"