Allah gani gani rahmet eylesin, yokluğunu, hergün biraz daha fazla hissettiğimiz Alparaslan Türkeş, Türkiye'ye, Türklüğe "mozaik" denilmesine "Ulan, ne mozaiği!" diyecek kadar çok kızardı... Çünkü "mozaik" yapay, kolay parçalanabilir bir şeydi, ona göre ve birileri, tarih boyunca ve özellikle son günlerde ülkemizi, Türk dünyasını, hep böyle parçalanmaya müsait bir mozaik haline getirmeye, çeşitli yöntemlerle çalışmışlardı. Gene ona göre, ülkemiz, milletimiz, bütün renklerden oluşan güzel bir tablo idi... Tarihte aramıza nifak sokarak, bu tabloyu parçalamaya çalışmışlardı... Ve en acısı, Sovyet "Kötülükler İmparatorluğunun" yetmişbeş zulüm yılında, özbeöz Türk boyları, türlü baskı ve telkinlerle herbirine başka adlar, başka alfabeler verilerek, hem biribirlerinden, hem de büyük tablodan koparılmaya çalışılmıştı... Bu polikaların derin izleri bugün Orta Asya'da ve Kafkaslar'da kalmıştır ve aynı gayretler, Türklüğün güçlenmesine engel olmak, mozaik efsanesi ile Türkleri biribirlerinden koparmak için, bugün de devam ediyor. Mozaiklik sendromu Bu "mozaiklik" sendromunun ıstırabını ben çocukluğumdan beri yaşamışımdır. Türk bildiğim ve ülkeye sadakatlarını babamın milli mücadele öykülerinden dinlediğim Kürtlerin, Dersim ve Tunceli isyanları beni kahretmiş ve "niçin?" diye sormuştum. Babam da cevabını vermişti: "Onları yabancılar kışkırtıyor; aslında çok yiğit Türklerdir, onlar! Ayıntap ve Maraş'ta, benim yanımda bu vatana hizmetleri büyüktür!" Babamın anasının Abhaz olduğunu idrak edecek yaşımda, Mustafa Kemal'in Yıldırım Ordusundan beri yanından ayrılmamış emir subayı, babamın kardeş çocuğu, tam Abhaz amcam Muzaffer Kılıç, bana "Oğlum Abhaz -Çerkez kökenliyiz ama Türkün helal sütü emmiş Türkleriz... Ömrümüzü bu vatana adadık." derdi... Bugün Türk milliyetçisi isem bunda o amcamın telkinleri baş faktör olmuştur. Buna karşın, bazı nadir örnekleri ileri sürerek Çerkezleri; Abhazları vb. dışlamaya çalışan ve kendi kafalarındaki mozaiği parçalamak isteyenler vardır. Bugün de aynı gayretler alttan alta, sinsice, milliyetçi gençlerin temiz duygularını istismar ederek, "Şu saf Türk değil bu saf Türk değil" iddiaları ile maalesef devam ettiriliyor! Bu iddialara karşı en güzel cevap "Ne Mutlu Türküm Diyene"dir. Aksine, şimdi bölücülükle mücadele ederken, ırkçı bir tasfiyeye girişirsek, ülkede kendimizi azınlıkta bırakırız, bölücülere hizmet ederiz. Balkan boyutu Bu MOZAİK trajedisinin başka bir boyutu Balkanlar'da, Müslümanları bizden koparmak için en az 17. Yüzyıldan beri devam ediyor. Balkanlar'ın çok karıştığı şu dönemde, içimize kapanmış, bu eski "bahçemizde" olanlara, bana acı bir mesaj yollayan bir Kosovalı Türkün, Doktor Erdoğan Süleyman'ın dediği gibi, global ve evrensel prizmadan bakıyor ve Balkanlar'da, özellikle Makedonya'da ve Kosova'da, zaten bir avuç kalmış Türklerin ayakta kalabilmek savaşımlarına bigane kalıyoruz ve burada da mozaik olmanın veya mozaik yapılmanın ıstırabı da karşımıza çıkıyor. Osmanlı döneminde bizimle haşir neşir olmuş, kız alıp verdiğimiz Arnavutlar'la, Balkanlar'ın tümündeki ve özellikle Kosova ve Makedonya'daki Türkler, aldığım, inanılması güç duyumlara göre, Slavlar'dan ve Sırplar'dan ziyade, Arnavutlar'ın ve ev çetelerinin tehdidi altındalar. Arnavutlar'ın özgürlük için Osmanlı'ya isyan etmelerini, bir dereceye kadar anlıyorum da, Kosova ve Makedonya'daki, hem de Müslüman Arnavutlar'ın çoğunun Türkler'e karşı kin derecesine varan düşmanlıklarını anlıyamıyorum. Burada bir de ikilem de var. Bugün Türkiye'de bizimle haşir neşir olmuş tablomuzun bir parçası olan milyonlarca Arnavut kökenli, Türk milliyetçisi var. Ancak, bu gerçeği Makedonya'daki, Kosova'daki vb. hem de Müslüman Arnavutlar'ın inanılmaz Türk düşmanlığı ile nasıl bağdaştırmalı? Bilen beri gelsin! Öbür yanımızda Orta Asya "bahçemizde" bu trajedinin veya sendromun başka bir boyutu yaşanıyor. Orada hâlâ eski komünistlerin yönettiği Türk Cumhuriyetlerinde Birliğimizi engellemek, mozaikleştirip parçalamak gayretleri sürüyor. Özbekistan'ın gerçekte Türk olmayan (Tajik kökenli) Türklüğü reddeden Başkanı Kerimov, Özbekleri Türklük'ten koparmak için elinden geleni yaparken, son zamanlarda, biri çıkmış hem de ÜLKÜ OCAKLARI dergisinin, Kasım 2000 sayısında ÜLKÜCÜLER DERNEĞİ dergisinde "Özbekler Türk değildir, dilleri de Türkçe değildir "diye yazmış! Sonra anlaşıldı ki, yazan o dergide çalışan bir Ahıska Türkü imiş ve mozaik yapılmanın acılarını başka şekilde yaşamış; Özbekistan'da 1990'larda, bazı Özbeklerin kendilerine iltica eden soydaşları Ahıska Türklerine kucak açacakları yerde, Stalin dönemi kalıtımı ve KGB tahrikleri yüzünden, kötü muamele etmelerinden hatta birçok Ahıskalıyı öldürmeleri dolayısıyla Özbeklere düşman olmuş... Bu elemzede Ahıskalıyı mazur görsek bile, Ülkü Ocakları dergisinin yöneticlerinin böyle bir yazının yayınlanmasına göz yummuş olmalarını nasıl izah etmeli? Aslında, Ahıska Türkü ve Özbek Türkü arasındaki bu münaferet de, "Mozaik" yapılmamız gayretlerinin bir ürünüdür!. Zırva tevil götürmez Özbeklerin Türk olmadıklarını iddia etmek tarihi gerçeklere ihanettir. Ana tarafımdan Özbek Buhara kökenli olduğum için bu iddianın ıstırabını kendi kanımda ve kemiklerimde hissettim. Bakın, Özbek Türklerinin yiğit özgürlük savaşcısı Özbekistan'dan Kerimov tarafından sürgüne zorlanan ERK muhalefet partisi lideri Muhammed Salih bu konuda ne diyor: "Bu konuyu, Özbeklerin Türk olmadıkları iddiasını tartışmaya açmak, internet ortamında polemik yapmak bile ciddiyetsizliktir... Ceddimiz Timur açıkça söylemiş "Biz Türküz hem de Türkün en büyüğüyüz demiş! Şimdi elemzede bir Ahıskalı kardeşimizi Büyük Timur ile karşı karşıya mı getireceksiniz... Asıl düşman Kerimov'dur; o böyle davranıyor diye Türklüğümüzden vaz mı geçeceğiz? Özbekler Türklüklerini ıspata mecbur değillerdir... Türkistan'da Türklük yeniden dirilecektir" Son tahlilde: Türk olmak, bir mozaiğin değil, muhteşem bir tablonun entegral parçası olmak, gerçekten çok güç ama o derecede de şerefli!