Bugün 28 Mayıs, her yıl Mayıs ayının son pazartesi günü olduğu gibi, Amerika'da "Memorial" yani "Anma" günü; ülkenin bütün savaşlarında ölenlerin, anıldığı mezarlarının ziyaret edildiği gün... Güney ile Kuzey arasındaki kardeş kavgasında ölenler de bir zamanlar ayrı günlerde anılırken 1971'den beri birlikte aynı günde anılıyor artık! Tabii Amerikan tarihinin gene ülkeyi tartışmaları ile bölen Vietnam Savaşı ölülerinin de gene hep birlikte anıldığı gibi... Bu yıl, önceki yıllardan farklı olarak, öne çıkan anı İkinci Dünya Savaşı ve özellikle Japonların 7 Aralık 1941 günü, Hawai'deki Pearl Harbor deniz üssüne yaptıkları ve dönemin Başkanı Franklin Delano Roosevelt'in "tarihe alçaklık günü" olarak geçeceğini söylediği, savaş ilan etmeden yaptıkları hava baskını. Bu konuda yapılan milyonlarca dolara mal olan konulu bir film ve bu baskına ait diğer filmler sinemalarda ve televizyonlarda gösteriliyor. İlginç bir nokta var; gerek konulu Pearl Harbor filminde gerekse belgesellerde, Japonlara, Japonya'ya karşı bir düşmanlık gösterilmemesine dikkat edilmiş. Milliyetçiliği aramak... Bir yazarın dediği gibi İkinci Dünya Savaşını görmemiş, yaşamamış olan yeni kuşaklar, iki yüz küsur yıllık, nisbeten kısa tarihlerinde Amerikalılar, (Vietnam'ı atlayarak) kendi tarihlerini, kahramanlarını ve bir bakıma da milliyetçiliği arıyorlar.. Bizde bunların daha gerçek, köklü temelleri olduğu halde, biz, daha doğrusu liboşlarımız bunları unutturmak,"kaybetmek" çabası içinde iken! Amerika'da diğer etnik grupların, "ana dillerini" özellikle Latinlerin İspanyolcasını adeta ikinci resmi dil haline getirmek gayretlerine karşı, şimdiye kadar olduğu gibi İngilızceyi devletin ortak ve resmi dili olarak muhafaza etmek çabası da Amerika'nın yeni "milliyetçiliğinin" önemli boyutlarından biri. Bu sırada bizde... Bu sırada bizim içimizde milliyetçiliğe ve bütün unsurlarına karşı sürdürülmekte olan sol-liboş saldırılardan söz etmemek mümkün mü? SABAH gazetesinde Mehmet Altan, yeni bir yazısında, TÜSİAD'ın raporunu ve Anayasada köklü degişiklikler yapılacağını büyük bir memnunlukla kabul ettiğini söylüyor. Herhalde, "Büyük Usta" Pederi ile birlikte aile boyu, "Bir ömür talep ettiği gelişmelerin gerçekleşebileceği ümitler döneminin başlangıcındaymışız." Eski solcu revizyonizmini hatırlatan yazıda, Türkiye'deki tarihi süreç esnasında sosyal sınıfların oluşmaması yüzünden fikirlerin -herhalde Marksist fikirlerin- serpilmemesine (şükürler olsun ki) sebep olmuş. Osmanlı toprak düzeni yüzünden sermaye birikimi -ve tabii sermaye aleyhtarlığı da- olmamış ve Altan'a göre bu "sakatlığımız" yüzünden Cumhuriyetle birlikte, "silahlı bürokrasi" egemen olmuş, şimdi de "Milli Güvenlik Devleti" olmuşuz... Bütün bunlar olmasaydı, hele kökü ve ipleri Moskova'da Komintern'de olan Türkiye Komünist Partisi'nin Genel Sekreteri Mustafa Suphi Yoldaş, karaya çıkıp da Komünizmi Türkiye'de yayabilse idi ne olacaktı? Ben hemen söyliyeyim, Sovyet Kötülükler İmparatorluğunun uydusu olacaktık ve bugün bu kurtuluşumuzun hem sıkıntılarını hem de nimetlerini yaşıyor ve kutluyor olacaktık! Çok şükür ki bu musibetleri atlamışız, atlatmışız! Mehmet Altan'a göre; "Ülkenin otuzbin genci ile inanılmaz kaynaklarına mal olan Kürtçülük yani bölücülük" Ordunuın ve bizim fobimizden ibaret! Gene Altan'a göre Dünya yani Maastricht ve Kopenhag Kriterleri standardlarında demokrasi uygulaması bizi şimdi kurtaracak! Altan'ın sadece bu yazdıkları TÜSİAD raporuna ve Anayasa Değişikliklerine karşı hassasiyetimizde ne kadar haklı olduğumuzu göstermeye yetiyor. Gene bir kadın! Diğer taraftan, merhum babası şerefli bir asker olan Mine G. Kırıkkanat da, firsat bu fırsat askerlere sataşmaya devam ediyor... Acaba bu ordu karşıtlığı, kendi deyimi ile, "Bu tastan yani asker tasından su içmemekle iftihar etmek" Frödyen psikiatrik bir vak'a mıdır diye düşünüyorum. Benim babam, amcalarım askerdiler ve kendim de "asker tasından su da içtim, karavanasından aş de yedim" bununla iftihar ederim: Ruh sağlığım hamdolsun yerindedir. Mine "hanımı", TSK'nın "imtiyazlı" bir sınıf olması ve mensuplarının "imtiyazları" rahatsız ediyormuş. O da bütün soldan dönme liboşlar gibi, TSK'yı kıyısından köşesinden hırpalamak ve en saygın en yozlaşmamış kurum olmasına akıllarınca gölge düşürmek için, CASA olayını ve bazı askerlerle hakkındaki münferit bir iki yolsuzluk olayını, "mal bulmuş mağribi misali" öne sürüyor. ANAYASA'yı ve TC Devletini tasfiye süreci başladı ya, şimdi baş hedefler bunların son garantisi olan MGK ve TSK olacaktır!