Mehmet Ali Birand, her zaman, Orduyla alakalı düşüncelerini açıkça değil imalı ve cinaslı olarak ifade eder. Son olarak yazdığı iki yazıda, ilk bakışta TSK'nın siyasetteki etkisini ve yerini ister istemez, politikacıların zaafına karşılık mazur görüyor, Türk halkının askeri idare istemekle beraber bu sigortayı kabullendiklerini itiraf ediyor. Politikacıların da askerlerden "çekindiklerini" söylüyor... Ama sonunda dayanamayıp, bu halden kurtulmamız gerekir demeye getiriyor. Aslında TSK hemen ve tamamen kışlasına çekilse, kendi içinde dahi "emretme" yani disiplin gücünü kaybetse Birand memnun olacak. Bu düşüncelerinde hiç askerlik görevi yapmamış, o ocağın aşını yememiş olmasının büyük payı var. Demokrasi mi realite mi? Ordunun siyasete karışmasını, daha doğrusu istikrar ve güven unsuru olmasını demokratik kurallara uygun bulmayan Birand gibilere ve bunu yadırgayan yabancılara hep Cumhuriyeti korumak ve kollamanın TSK'nın Anayasal ve geleneksel görevi olduğunu hatırlattıktan sonra sorarım, bizim liberallere de sorarım. TSK olmasaydı veya Hollanda, Danimarka hatta İngiliz Orduları gibi kışlaların çekilse idi, hiçbir şeye karışmasaydı, bunca yıldır ne olurdu ve şimdi nerelerde olurduk? PKK terörüne karşı başarılı mücadelesini yürütmeseydi nerede olurduk? 28 Şubat olmasaydı nerede olurduk? Bugünkü terekkup tarzı ve görevleri ile MGK olmasa idi nerede olurduk? "Daha iyi olurdu, demokratik çarelerle ve bütün sorunlar ve tehlikeler atlatılabilirdi iddiasında olanlar beri gelsinler! Demokrasi "ameliyatı" belki başarılı olurdu ama hasta da ölürdü! Kıbrıs ve Güneydoğu Daha güncele geleyim: Eğer TSK'nın mevcudiyeti olmasaydı, Güneydoğu ne olurdu? Yabancı, hatta "dost" yabancı müdahaleleri ile Filistin'e dönerdi. Kıbrıs'ta da hiç şüphe etmeyin aynı şeyler olurdu. Kıbrıs'ı feda etmeye dünden hazır ve razı olanlar Avrupa Birliği uğruna teslim olmuşlardı bile!.. Sanıyor musunuz ki komutanlar, Güney Amerika veya Afrika klasik cuntaları gibi, sırf iktidar olmak peşindedirler?.. Komutanlar bugünkü yüksek eğitim ve zihin yapıları ile askeri bir idare kurmak istemeyecek kadar akıllıdırlar. Zaten onları günümüzün politikacılarından ayıran başlıca husus da, gördükleri üstün eğitim ve sağlam Atatürkçülük inancıdır. AB konusundaki tereddütleri, Kürtçe konusunda titiz olmaları, idam hususunda "taraf" olmaları bunun gereğidir Sırası gelmişken söyleyeyim: Askerlerin bu tavırları ile, esas itibarıyla bütün bu konularda kendileri ile aynı doğrultuda olması gereken -ve olan- MHP'nin tavrı arasında bir fark var: Sayın Devlet Bahçeli, herhalde günlük politikanın gereği, bir taraftan bu konularda MHP'nin kararlılığını belirtiyor, meydanlarda söylüyor ama sonunda "bu yüzden Koalisyonu bozmayız, nihai karar yüksek Meclisindir" deyip nihai noktayı koymuyor. Bütün bu temel konularda MHP ilkelerinin aksinde kararlar çıkarsa. "Ne yapalım Meclis böyle buyurdu" mu diyecek? Bu, politik kolaycılık olur. Ben ve sanırım bütün milliyetçiler Sayın Bahçeli'den bu anahtar konularda medyadaki liberalleri hoşnut kılmaktan öte, kararlılık bekleriz. Zaten neticede koalisyonu bozmamak ve iktidarı kaybetmemek için, TBMM'nin "nihai" kararına sığınıp, ilkelerden taviz vermekle, her şeye rağmen ilkelere sadık kalmak arasında önemli bir fark var! İktidar olmakla, muktedir olmak arasında da büyük bir fark var!