Bayram yaklaşır bayram gelir de, hiç eksik olur mu o cümle: "Ah nerede o eski bayramlar?"
Bunu, yaşlısından gencine herkes söyler. Geçen yıl dahi bayram bu senekine göre daha iyidir, mutlaka. Her seferinde geçmiş bayramları özlemekten hiç bir zaman doyasıya yaşayamamışızdır zaten, o anki bayramı. Her zamanki huyumuz değil midir zaten, ya geçmişi özleriz hep ya da geleceği bekleriz. İçinde yaşadığımız zamanı da hep ezer geçeriz. Bu, bayramlara özgü değil de kadim tutumumuz sanırım. Hemen sendromların hangi rahatsızlığı işaret ettiğini de yazalım: "Geçmiş Zaman Hastalığı"
Bayram İslam'da çok başka bir kültürdür. Her dönemin kendi içinde, kendine ait nüansları olsa da bayramlar hep coşku ile kutlanmıştır. Ramazan'ı da Kurban'ı da sevindirmek, hoşnut etmek üzerine kurulmuştur. İlla ki eskiden birşeylerin daha güzel olduğunu var sayıyorsak, eskiden kendimizin daha güzel olduğunu farz etmeliyiz bence. Biz bayramın kıymetini daha çok biliyor ve bildiriyorduk. Biz etrafımıza, çoluk-çocuğumuza meselenin ehemmiyetini öğretiyorduk. Bayramda yeni kıyafet almanın sevincini yaşayamayan, zaten bir sene içerisinde bilmem kaçıncı kırmızı pabucu alındığı için bayramda alınmış yeni bir kırmızı pabucun ehemmiyetini idrakten uzak bir nesil elbette size bayramın keyfiyetini aksettiremeyecektir. Ya da aman kıyamam uyanmasın diye sabah uyandırmadığınız, bayramın eve getirdiği neşeden mahrum bıraktığınız çocuklar size oldukça yavan bir bayram yaşattıracaktır, doğru.
Geçmiş zaman mukayesesinden sıyrılırsak... Bizde yedirip içirmek ise ayrı bir kültürdür mesela. Hatta bu karşıdakinin sevilirliği oranında artan bir istektir içimizde. Çok sevdiklerimize daha çok ikram eder ve böylelikle onu sevindirmiş olur, kendimiz de elimizdekini avucumuzdakini paylaşmanın mutluluğunu yaşarız. Misafir yedikçe biz daha çok sevinir, mutlu oluruz. Halbuki diğer kültürlerde böyle bir özellik olmadığı gibi anlatıldığında da yadırganan bir durumdur. Sen canla başla çalışıp kazandığın iaşeni hatırla gönülle yedireceksin ve o tükendikçe mutlu olacaksın! Hakikaten enteresan bir toplum olarak gözüktüğümüz şüphesiz.
Gelgelelim ben kendimi bildim bileli televizyonların, gazetelerin haber bulamamaktan bunalıp yaptığı bayram haberlerine. Bayramda ikram edilenleri yemeyin, et yemeyin, tatlı yemeyin, şeker yemeyin, yemeyin yemeyin diye diye yaptıkları haberler de sanırım kendi kültürümüze dışarından bakan bir gözün yorumu ile çıktı ilkin ortaya. Zira, demin söylediğim gibi bizden olmayan birinin bunu anlaması da oldukça güçtür. Anlamayacağı için de bayrama özgü ne kadar ikram varsa ona göre yenmemelidir, sağlığı tehdit etmektedir.
Sonra o eski bayramlar diye tazecik kavurduğunuz et, dün geceden şerbetlediğiniz ve tek tek açtığınız baklavalar gelir ve geldiği gibi gider ikram edilenlerden.
Eczacıdan Not: Bayram ziyaretlerine yarı tok gider, her gidenin ikramından bir parça kabul eder ve akşamları/öğün araları dönüşümlü rezene ve papatya çaylarınızı içerseniz bence gayet sağlıklı bir bayram geçirirsiniz. Hatta misafirlerimizi kabul ederken siyah çay yerine bu çaylardan da ikram edebiliriz.
Bayrama dair sözlerimi Alvarlı Efe Hazretleri'nin sözleri ile bitirmek istiyorum:
Mevlâ bizi afvede
Gör ne güzel ıyd olur
Cürm ü hatalar gide
Bayram o bayram olur.
"Iydiniz said olsun" efendim...