Dünya kurulduğundan bu yana insanlığın karakteri ve buna bağlı olarak temel kuralları hiç değişmedi. Değişen sadece âletlerdir, kalıplardır. Bu temel kuralları ilk asırların filozofları düşünüp görüp söylemiş. Dünya anayasasının maddelerini onlar yazmış, imzalamış. Hâlâ o maddeler yürürlükte. Dünyanın dört bir tarafından hikmetli atalarmış onlar.... Bazılarının adları belli, bazılarının değil. Onlardan sonra gelenler onların sözlerini değişik üsluplar içinde, farklı kelimelerle tekrarlamaktan başka bir şey yapmamıştır. Dünyada ne söylendiyse onsekizinci asrın ortalarına kadar söylendi. O taraftan bu güne yeni bir lâf yok. Sanayi İnkılâbı insanoğlunun dikkatini makinaların, üretimin, tüketimin üzerine haddinden fazla çektiğinden, düşünmeye zaman bırakmadığından mıdır; yoksa, söylenmesi gereken herşeyi eskiler söyleyip bitirdikleri için midir, bilmem. Milâttan kaç yüz yıl önce yazılmaya başlanan, yazılması da yüzyıllar alan bu anayasaya insanoğlu son iki yüzyıldır bir kural ilâve etmedi. İlâve etmiş göründü ama hep eski kuralları uyguladı. Bu demektir ki, dünya çoğu zaman sanıldığı gibi öyle karmaşık, dolaşık, anlaşılmaz değildir. Gayet sadedir, birkaç düzine madde dünya hayatının özeti olarak yetmektedir. İşte bazı maddelerin satır başları: Ateş düştüğü yeri yakar. Çeken bilir. Dünya kördür. Zenginin malı züğürdün çenesini yorar. Parayı veren düdüğü çalar. Düşenin dostu olmaz. Ye kürküm ye. Hak, kuvvetlinindir. Vur abalıya. Arslan payı. Büyük balık küçük balığı yutar. Bakın etrafınıza? Doğru değil mi? Bu hükümleri çürütecek yeni hüküm koyabilecek olan var mı? Bu maddeler fert olarak insanın hayatını çerçevelediği gibi milletlerin, devletlerin hayatının da temel taşlarıdır. Her devlet kendisine anayasa hazırladı, oy birliğiyle kabul etti. Devletler bir araya gelip Birleşmiş Milletler'i kurdu. İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi hazırlandı, oy birliğiyle kabul edildi. Antlaşmalar, sözleşmeler, şartnâmeler birbiri peşi sıra hazırlanıp imzalandı. Son iki yüzyıldır dünya devletleri pekçok kâğıda imza attı. Ama hep o eski anayasanın eskimeyen kurallarını uyguladı. Bu da demektir ki, dünyanın idaresi için ciltler dolusu antlaşma metni fuzulî kırtasiyedir, bir düzine madde yetip artmaktadır. Çünkü o kâğıtlarda yazanların aslı astarı olmadığı defalarca görülmüştür. Hangisine inanacaksınız? Önsözüne "Savaşın tarifsiz acılarını kendi hayatımızda iki kere görmüş olan biz Birleşmiş Milletler halkı gelecek nesilleri savaşın tahribatından korumaya karar verdik" diye başlayan... Üçüncü maddesinde "Milletlerarası meselelerin çözümünde ekonomik, sosyal, kültürel ve insanî karakter sahalarında milletlerarası dayanışmayı geliştirmek; insan haklarına saygıyı desteklemek ve geliştirmek; ırk, cinsiyet, dil ve din farkı gözetmeksizin bütün insanlar için temel hakları kabul etmek" diyen Birleşmiş Milletler Anayasası'na mı? Birinci maddesinde "Bütün insanlar hür, şeref ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdan sahibidirler, birbirlerine kardeşlik duygusuyla davranmalıdırlar." diyen İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi'ne mi? Yirmiyedinci maddesinde "Taraf devletler her çocuğun bedenî, zihni, ruhî, ahlâkî ve toplumsal gelişmesini sağlayacak yeterli bir hayat seviyesine hakkı olduğunu kabul ederler." diyen Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne mi? Ne çok lâf! Ne çok boş lâf! Kızılderili reislerinden Hinmaton Yalatkit "Beyaz adam çok konuşur; ama gerçeği söylemek için çok kelime gerekmez." der. Nedir gerçek o halde? "Tüfek icad oldu, mertlik bozuldu." Ve: "Arslan payını arslan olmayanlar aldı." Arslanların da zaten nesli tükendi.