Şu anda YÖK bünyesinde düşünülen yeni akademik şartlar tam da bu şekilde özetlenebilir. Zaten akademik sistem, özellikle doçentlik sınavındaki subjektiflik ve çifte standartlar nedeniyle ülkemizde bilimin gelişmesinin baltalandığı ortadayken. (2008 yılında tamamlanan ve 3 yıl süren bilimsel bir çalışma ile bu sonuç ortaya konmuştur) Şimdi de ne yaparız da sistemi daha komik hale sokarız fikrinde olanlar, maalesef bu düşüncelerini iyi niyetli yetkililere enjekte ederek, bu sistemin ülkenin menfaatine olacağını söyleyerek, inandırmaya çalışıyorlar. Yeni akademik yükselme şartı şu; bir kişi doçent olduktan sonra bulunduğu üniversiteye göre 2-5 yıl arası bekleyecek, doçentlik unvanını ondan sonra alacak. Sonra da bir 5 yıl orada bekleyecek, sonra Prof. olabilecek. Bir de bu ne için yapılacakmış! Güya yeni açılan üniversiteleri desteklemek için yapılacakmış... Eğer yeni açılan üniversiteleri desteklemek gerçekten amaç olsaydı, şöyle bir kural getirilebilirdi; "bundan sonra yeni açılan üniversitelerde doçent olan kişiler, 5 yıl yerine 2 yıl sonra gerekli puanı tutturmaları halinde Prof. olabilecekler. Ancak 15 yıl orada kalmak şartı vardır." Peki, şimdi yapılan ne, güya özendirme. Ama öncesinde yapılan cezalandırma ne oluyor? Şimdi bu kanunu düşünenler kendi unvanlarını 5 sene devretmeyi kabul etsinler bakalım. Gerçekten çok komik. Olay tamamen şu; önce köprüyü geçmek, sonra geçmeye çalışanları engellemek için ellerinden geleni yapmak. Sadece bir soru sormak istiyorum; Dünyanın hangi ülkesinde böyle bir sistem var? Tabii ki hiçbirinde! Çin hayalet uçağı yakalayan teknolojiye ulaştı, İran hayalet uçak yaptı, Kore kendi uçağını üretiyor. Hatta Pakistan bile kendi uçağını sıfırdan üretiyor. Biz ise, hâlâ modernizasyonunu bile kendimiz yapamadığımız ve sadece bir dönem parçalarını birleştirdiğimiz F-16'ları yapmakla övünüyoruz. Lütfen insaf edelim, zaten bozuk olan akademik sistemi daha fazla rezil etmeyelim. Bu noktada yeni YÖK Başkanımıza seslenmek istiyorum, birileri onu kullanmaya çalışıyor dikkatli olsun. Eğer sistemde bir değişiklik yapılacaksa, buna birileri karar vermesin, bütün sistem bilimsel olarak incelensin, her üniversitede beyin fırtınaları yapılsın ve en alt basamaktan başlayarak, akademisyenler sistemin gelişmesi bilimsel seviyenin artması için ne düşünüyor ortaya konsun. Ancak bu şekilde başarılı olunabilir. H.Fazıl Küçük >> Nevşehir çiftçisi borçları için çözüm bekliyor Nevşehir, Türkiye'nin patates deposu. Birçok çiftçi patates ekerek geçiniyor, 4 yıl önce yıllık ekim 1 milyon tonu buluyordu. Sonra patates siğili diye bir hastalık görüldü. Aslında bu patates hastalığının sağlığımız için bir zararının bulunmadığı tıp otoriterleri tarafından söyleniyordu. Ama olay basına başka türlü ve abartılı şekilde yansıtıldı, günlerce yazıldı-çizildi. Patates kanseri dendi. Yetkililer de bu hastalığın görüldüğü bölgeleri karantinaya aldı, patates ekimini yasakladı. Bu yasak geçtiğimiz yıl kalktı, ama çiftçinin de gücü tükendi. 1996 yılından itibaren patates üreticisi yer altı suyu ile sulama yapıyor. Büyük rakamlara ulaşan enerji borçları da sürekli ertelenmiş. Zaman zaman bu borçların silineceği ya da indirileceği söylentileri de çıkmış. Zaten patates ekimi yasaklanan çiftçilerin bu parayı ödeme güçleri de olmamış... Ama borçlar birikmiş, yıllar içinde katlanmış, altından kalkılamayacak seviyelere gelmiş. Bugün itibariyle, küçük bir çiftçi ailesinin bile 100-150 bin TL civarında borcu olduğu söyleniyor. Bu defa devreye bankalar girmiş, hacizler, iflaslar, davalar gelmiş. Banka hesaplarına el konmuş, traktörler, tarım ekipmanları haczedilmiş, bir kısmı yok pahasına satılmış... Patates ekimi serbest bırakılmış, ama traktörü, ekipmanı banka hesabı hacizli olan çiftçinin eli-kolu bağlı; ekim işini ne ile yapsın? Yetkililerin bu probleme bir çözüm bulmaları isteniyor, bekleniyor. Üretimin yapılması, borçların ödenmesi, çarkların dönmesi için bir çözüm isteniyor. Kriz sebebiyle birçok sektöre el atıldığını söyleyen çiftçiler, bu duruma da bir çözüm getirilmesini sabırsızlıkla bekliyor. Bu problemlerinin Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a iletilmesini özellikle rica ediyorlar. Alın teriyle geçinen, toprağıyla ekmek yiyen Anadolu insanına bir çıkış yolu bulmak gerek, hem de gecikmeden...