Her kanalın ortak yayınladığı bir 'dizi' var. Adı: Reklâmlar. Soyadı: Tanıtımlar. Televizyon kuruluşları neyle para kazanacak da yayın yapacak? Elbet reklâmla. Reklâm verenler neyle ürünlerini satacak? Elbet reklâmla. Müşteri ürüne nasıl ulaşacak? Elbet gene reklâmla... Özellikle 21. yüzyılın küreselleşme olgusuyla paralel giden en önemli pazarın, yüzyılımızda tartışılmaz bir gerçek olduğunun da idrâkindeyiz. Ancak ciddi bir sözü sizlerle paylaşmak isterim. "Sanatların her dalı güzeldir, fakat bir sanat dalı vardır ki hepsinden güzeldir. O sanatın adı, usûldür, kaidedir, yoldur, yordamdır. Yani sistemdir!... Sormak lazım, TV kuruluşlarına, sizlere, seyircilere ve reklâm verenlere reklâmın sistemi nedir" diye... 'Reklâmın iyisi kötüsü yoktur!...' diyenlere elbet bir sözümüz yok, çünkü bu da bir sanat. Ancak siz, 'pastadan pay alacağım' diye ısrarla reklâm arası film, dizi, yarışma programı yayınlarsanız, o zaman üzüm yemiş olmaz, bağcıyı dövmüş olursunuz. Yani seyirciye bir dayatma uygulamış olursunuz. Daha önce de yazdık, açıkladık ve örnekler verdik; seyirci bu dayatmadan hiç de memnun değil, diye... Seyirci ağzının tadıyla doğru dürüst bir film seyretmek isteyecek, oturacak ekran karşısına ve filmin birçok heyecanlı kısmı reklâmlar ve tanıtımlarla kesilecek. Sonra da paşa paşa gidip o ürünü satın alacak. Bütün amaç bu mu?!... İhtiyacı olanlar ya da tüketim hastalığına kapılanlar elbet bunu yapıyor olabilir ama bilinçli birçok seyirci, filmi ya da herhangi bir yapımı doğru dürüst seyredemediği için de, ailece o anda kriz geçirerek "beyin motorunu sökmüş" oluyor!... Bu arada, TV ve Radyo kanalları ile ilgili "Kanal ve Frekans Tahsisi Kanunu"yla ilgili hiçbir gelişme de yok. Atom bombasından daha da tesirli olan Radyo ve Televizyonlarımızdaki iletişim gücüne, özellikle "İnsani boyuttan" bakmamızın vakti hâlâ gelmedi mi?!..