Günümüz TV yayınları üzerine hangi kesimle konuşursam konuşayım; aynı eleştiriler doğrultusunda, hep ortak bir görüş birliği içerisinde olduğumuzu gözlemliyorum. Hemen herkes TV seyrediyor ve hemen herkes de TV kanalları, yayınları ve programlarından şikâyetçi?!... İşimizden gücümüzden arta kalan zamanın önemli bir bölümünü ekran karşısında geçirmemize rağmen, yeterince TV sayesinde bilgilendiğimizi eğlendiğimizi ya da mutlu olduğumuzu söyleyebilmek ne kadar gerçekçidir ki?!. Televizyonun, "Sihirli Kutu"dan ziyade, avunmak için içtiğimiz bir sigaradan, bir müsekkinden ya da bir uyuşturucudan farklı olmadığı ve olağanüstü bir güce dönüştüğü bu ayrıcalıklı durumuna kim itiraz edebilir ki?!.. Amansız tutkuların ve bütün tembelliklerin tetikleyicisi olmakla kalmayıp, başta aile içindeki iletişim kopukluklarının baş mimarı olan bu sinsi araç, insanoğlunda ne ruh sağlığı, ne huzur ne de akıl bıraktı!... En aklı başında geçinen aile bireyleri dahi çok sıradan bir program yüzünden birbirlerine girebiliyorsa, bu durum birilerinin ekmeğine yağ sürmeye devam ediyor!.... Peki çare? Çareyi yıllardır söyledik ama yine söyleyelim; yıllardır meclisten bir türlü geçemeyen şu "TV Kanal ve Frekans Tahsisi Kanunu"ndadır yegâne çare!... Çıkartın şu kanunu, ihâle usûllerinden geçenlerin verin lisanslarını ve batıdaki gibi uygulayın yaptırımları, bakın bakalım nasıl bir TV yayıncılığı gerçekleşiyor Türkiye Cumhuriyeti'nde!... Dünyanın gelişmiş birçok ülkesindeki muhtelif TV kanallarının genel yayıncılık anlayışına bir baktığımızda, yıllardır seyirciye yönelik ne kadar da ahlâki, saygılı ve duyarlı bir yayın politikası gerçekleştirdiklerini her an için görmemiz mümkündür. Çünkü sürücüler gibi hepsinin ehliyetleri, yani lisansları var!... Darısı bizim başımıza!!...