Dışarısının güdümüne alışmak! -1-

A -
A +

"Hakikati, ceket astarımızın içinde unuttuğumuz" ve kurtuluşu Batı'nın kusmuğunda aradığımız iki asırdan beri dışarısının güdümündeyiz! Bizim için hazırlamış oldukları "kurtuluş reçetelerini" (gerçekte ise, ölüm fermanı) tatbik ettikçe batıyor; battıkça, asla ibret almıyoruz. İbret almadığımız şundan belli ki; kurtuluş ümidi ile yine aynı kapıya gidiyor; elimize tutuşturdukları acı reçetelerle geri dönüyorduk!

Oysa; Batı'nın bize biçtiği kefen; ne olmamız ve ne de ölmemizdi. Yani, tek kelime ile sürünmemizdi. IMF'ye borçlanıp yaptığımız tüm stand-by anlaşmalarının neticesinde, düzlüğe çıkmak şöyle dursun; her seferinde sıfırı tüketerek, yeniden avuç açmak zorunda kaldık. Tehlikenin büyüğü ise, maddi olmaktan ziyade manevi idi. Alan el olduğumuzdan; emirleri de alıyor ve; devlet ve millet olarak hayatımızı, bu emirler doğrultusunda ta'yin, tespit ve tanzim ediyorduk!

Bu hâl, cemiyet olarak; hemen herkeste aşağılık kompleksi meydana getirdi; biz bilemeyiz onlar bilir; biz yapamayız onlar yapar, diyorduk!

Batılının Doğu'ya has kurguladığı "güdük kafa"lara göre; bize göre Başkanlık Sistemi olmaz; bize göre Anayasa olmaz! Aynı "güdük kafa"nın bir de şeytani yansıması vardır ki; evlere şenlik! Zira, bu "güdük kafa"ya; Batı'dakinin aynını alalım diyorsun; hayır diyor!

Bunun sebebi gayet açıktır: Batı, kendi sistemini kurarken ve anayasalarını yazarken hep insanı merkeze oturtmuştur; yani önce insan demiştir. Bize dayatırken; bizi insan görmediğinden; asla insan merkezli sistem ve anayasalara imkân tanımamıştır.
Halbuki, işin gerçeğini asırlar önce bizim atalarımız söylemiş ve tatbik etmişlerdir: "İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!"

Bakınız: Diğer tüm etnik unsurlarla birlikte; Kürtleri de yanımıza alarak, Kurtuluş Savaşı yürüttük. Savaşın sonunda kurduğumuz devlette; bir asra yakın bir zaman, Türk'ten başka unsur tanımadık. Bunu da Batılı "güdük kafalar"la ve Batı'nın empozeleri ile yaptık. Bize yaptırılan "darbe anayasaları" ile; insanlarımızın yaratılışlarını (kimliklerini-dillerini) inkâr ettik.
Hak ve hakikate aykırı tüm bu davranışlarımız; beklediğimizin aksine sonuçlar doğurdu. Bu kez aynı Batı; onlara Kürt olduklarını ve bu uğurda savaşmaları gerektiğini ve bu uğurda ne gerekiyorsa yapacağını söyledi ve yaptı.

Bu yüzden; otuz yıldır, ülkemizin bir bölümünde "düşük yoğunluklu savaş" yaşanmakta!
İki yüz sene geri gidin: Ne ırk esasına dayalı bir ayırım görürsünüz ve ne de bu uğurda bir çatışma! Demek ki, zaman olarak ileri gitmişiz ama; mahut şablonlarla ve ön yargılarla parsellenmiş kafalarımızla, gerinin de gerisine düşmüşüz!

Kendimiz olsak; kendi kararlarımızı verip; anayasalarımızı kendimiz yapsak; bu, "delinin zoru" durumlara düşer miydik?

Yine bakınız; bu cemiyet, yüz senedir bir başörtüsü etrafında kavga edip güç tüketti.
Bu hâlimizi tımarhanedeki delilere söylesek; inanın, gülmezler; şerrimizden ve lanetimizden sakınmak üzere yanımızdan kaçarlar!!! (Devamı yarın, F.B.)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.