Filistin Dışişleri Bakanı Faruk Kaddumi, seneler senesi maruz kaldıkları zulmü, dünyaya anlatamamanın ıstırabı ve yalnızlığı içinde, başta Türkiye olmak üzere ABD ve Batı'ya sitem etti! Devlet başkanlarının göz hapsinde olduğunu, İsrail'in F-16 uçakları, tanklar, Apaçi helikopterleri ve füzelerle sivil yerleşim bölgelerini devamlı vurduğunu; bu saldırgan devlet terörüne karşılık olarak kendilerinin sınırlı imkanları ile vatanlarını müdafaa ettiklerini ancak; hemen bütün dünyaca İsrail devleti görmezlikten gelinerek, Filistinlilerin terörist gösterildiğini yana yakıla anlattı. O İsrail devleti ki, kurulduğu günden beri (1947), saldırgan ve yayılmacı bir politika takip ediyor. Filistin topraklarının önce yüzde 56'sını, sonra yüzde 22'sini ilhak etti. Oslo Antlaşması'na ve BM kararlarına göre, İsrail, 1967'de işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerekirken, çekilme şöyle dursun; 200 yerleşim yerine 270 bin Yahudiyi yerleştirerek, kalan yüzde 22'lik toprağın da yüzde 19'unu talep eden ve bunu dayatan akıl almaz bir çılgınlık sergilemektedir. Geri kalan yüzde 3'lük toprağa tanıyacağını söylediği Filistin Devleti'ne biçtiği kefen ise akıllara ziyandır. Bu yüzde 3'lük kısmı, birbirinden bağlantısız olarak dört parçaya ayırıyor ve başta Ürdünve Mısır olmak üzere komşu devletlerle irtibatını kesiyor! Getto denilen bu bölgelere gidiş ve gelişi kendi yani İsrail kontrolünde bulunduruyor ve her yere erken uyarı sistemleri yerleştireceğini ileri sürüyor! Yani, sizin anlayacağınız; İsrail'in razı olacağı Filistin Devleti, daha kuruluşunda ölü doğmuş olacak! Bu kepazeliği kabul ettiremedikleri Yaser Arafat'ın ise, başı isteniyor! İsrail-Filistin barışı için, ABD'nin, özellikle Başkan Clinton'ın samimi gayretleri oldu. Barışa yanaşan İsrail Başbakanı, fanatik Yahudiler tarafından öldürüldü! Yerine gelenler ise, ne anlaşma tanıdılar, ne BM kararlarını! İsrail'i barışa zorlayan ve Filistin'e devlet sözü veren Clinton'a ise, Monika Levinski musallat edilerek, uçkur hesabı verdirildi! İsrail, dünyanın gözleri önünde bütün bu kepazelikleri işlerken, tek bir iddiayı ve endişeyi dile getiriyor: İsrail'in güvenliği!.. İsrail'in güvenliğini düşündüğünün binde biri kadar Filistin'in de güvenliğini düşünse mesele bitecek ama; nerde?!.. Faruk Kaddumi; 'Türkiye ile ortak tarihi ve coğrafyayı paylaşıyoruz. Sizin tarihiniz bizim tarihimizdir. Hatalarımız olmuştur; her ne olmuşsa, kardeş kardeş oturup bütün meselelerimizi konuşup bir karara varabiliriz. İsrail'in silahındaki son mermi Şaron'dur! Türkiye, mesele üzerinde ağırlığını koymalı ve hep birlikte, bütün bir Orta-Doğu olarak, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki şanlı günlere dönelim!' diyor. Ba'de harab-il Basra diyeceğiz ama; Basra'nın yeniden harap olmanın arifesinde bulunduğu bu netameli dönemde, başka şeylerin de söylenip yapılması gerekmiyor mu?!.