İç ve dış şer odakları, el ele vererek yükleniyorlar! Hedefleri; Türkiye'yi 2001 krizindeki sıfırı tüketmiş bir ülke olmaktan çıkartıp; dünyanın 17'nci büyük ekonomisi haline getiren AK Parti ve onun lideri Tayyip Erdoğan! Daha açık ifadesiyle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti!
Kerametleri kendilerinden menkul bu nadan güruhunun içeridekileri, sahiplerinin sesi olarak; dışarıdakilerle 'emme-basma' tulumba misali ortak bir mesai sergiliyorlar! Onca iftira ve yalanları, nasipsiz yüreklerinde biriktirdikleri kin ve nefretle yoğurup; Türkçe ve İngilizce olarak yazıp-çiziyor ve söylüyorlar. Dışarıya jurnalledikleri bu ithamlar oralarda ma'kes bulup; yeni iddia ve ithamlarla bize döndürülüyor!
Argümanlarının başında Tayyip Erdoğan'ın despot, diktatör olması geliyor. Bunu, allayıp pullayıp ha bire yazıyor-çiziyor ve dillendiriyorlar. Neden biliyor musunuz? Şahsiyetini müdrik bir Başbakan'a tahammülleri yok da ondan!.. Zira, bugüne kadar; 'şamar oğlanı!' başbakanlara alıştırılmış ve alışmışlar!
Bugüne kadarki başbakanlar gibi, Tayyip Erdoğan'ın kabinesinde mahut zevatın kontenjanları bulunmuyor. Bakanlar Kurulu Üyeleri, dışarıdan emir almadığı ve dışarısının talimatlarını yerine getirmediği için; 'şahsiyetsiz!' ve 'Başbakan'ın; pardon, diktatörün(!) 'emir kulu!' oluyor!
Diğer başbakanları olduğu gibi; Tayyip Erdoğan'ı, mahut gazete patronları pijama ile karşılayamıyor!
Tayyip Erdoğan, diğer başbakanlar gibi, montaj sanayi ile milletin kanını seneler senesi emen ve bir türlü doymak bilmeyen mahut işveren örgütlerinin emirlerine uyarak dış ticaret kurallarını belirlemiyor!
Hepsinden önemlisi; Tayyip Erdoğan, diğer başbakanlar gibi; askerin muhtıraları karşısında: 'benim ikinci bir ordum mu var; ne ile karşı koyacaktım?!' deyip, şapkasını alıp gitmedi; milletin emanetine ihanet etmedi ve onu kurda kuşa yem etmedi!
Başka ordu (!) aramadan; yegane orduya gerekli ihtarı çekerek, onu, olması lazım gelen yerde durdurdu ve milli iradeyi çaldırmadı!
Ve; buna paralel olarak; ta Osmanlı gününden beri ve Cumhuriyet tarihi boyunca; gittikçe kronikleşen ve son çeyrek asırda 'düşük yoğunluklu savaş' halinde cereyan eden Kürt meselesini diğerleri gibi halının altına süpürmedi! Üstüne gidip 'ÇÖZÜM'ü başlattı!
Türkiye'yi yeniden, maddede ve manada inşaya yeltenen böyle bir Başbakan'a; iç ve dış mahut zevatın alışması elbette zordu ve hatta imkânsızdı! Bu yüzden, el ele vererek topyekûn savaşı başlattılar.
Hesap edemeyip yanıldıkları bir şey var; köprülerin altından çok sular aktı ve 'eski millet' eskilerde kaldı; artık, yeni Türkiye'ye yelken açmış yepyeni bir millet var!
Onun da ne olduğunu; üç seçimdir göremedikleri, görmek istemedikleri 'sandık'ta görecekler!!!