Dış politikamızın “akıllı ve uslu çocuk” hâlleri

A -
A +
Eski parlamenter Bülent Akarcalı, “Türkiye’nin Washington Büyükelçisi gitse, örneğin beyaz ırktan polislerin katlettiği onlarca siyahi gencin ailesiyle bir araya gelse, bu cinayetlerin çok vahim olduğunu, Amerikan demokrasisinden kaygı duyduklarını söylese nasıl olur?” diye soruyor.
Bununla kalmasa İsrail’i eleştirdiği için ABD Federal Soruşturma Bürosu’nca (FBI) hakkında soruşturma başlatılan Ohio’daki Kent Eyalet Üniversitesi'nin tarih bölümünde görev yapan Profesör Julio Cesar Pino’yu ziyaret edip üzüntülerini bildirse, Edward Snowden’ın, Julian Assange’ın ailesine gitse, ABD’de baskı altındaki Hispaniklerin, siyahilerin, Eskimoların ve Kızılderililerin sorunlarını dile getirmek üzere onları temsil eden sivil toplum kuruluşları yöneticileriyle basın toplantıları düzenlese. Bizim Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Amerika’ya gittiğinde onlardan birkaçını dinlese, kaldığı otelde sistem dışına çıktığı için dışlanan gazetecileri kabul edip dertlerini dinlese…
Bülent Akarcalı “Ama olmaz ki, Amerika buna kızar” diye ekliyor.
İşte vaziyetimizi özetleyen cümle bu.
Amerika buna kızar.
Almanya’nın suratı asılır, İngiltere ile ilişkilerimiz bozulur, Fransa böyle şeylere hiç gelemez.
Ama Türkiye’ye her şey serbest.
Hep söylüyorum, AK Parti hükümetinin yaptığı en önemli işlerden biri Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nı (YTB) kurmak oldu. Bu kurumdan sorumlu ilk bakan Bekir Bozdağ çok iyi bir çalışma yürütmüştü . Almanya Şansölyesi Angela Merkel o kadar rahatsız olmuştu ki Türkiyeli gazetecilerle yaptığı bir kahvaltıda off the record olarak “Türkiye neden bu kurumu oluşturdu? Türkler bizim sorumluluğumuzda” diye dert yanması hâlâ hafızalarda.
Aynı Merkel’in bugün bir sıkıntısı yok. Çünkü gerek Dışişleri Bakanlığı, gerekse YTB epey “uslanmış” durumda.
Almanya’da her şey yoluna girdiği için değil bu akıllı çocuk olma hâlleri.
Politikasızlık, hedefsizlik ve komplekslilikle karışık öz güven eksikliği.
Türkiye’yi habire eleştiri sağanağına tutan Almanya’da neler oluyor bu kurumların ya umurlarında değil ya da bilmiyorlar.
 
 
ALMAN CEZAEVLERİNDEKİ KORKUNÇ İNTİHAR ORANI
 
Onlar merak edip okurlar ve değerlendirirler mi bilemiyorum ama Sakarya Üniversitesi Diaspora Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından yapılan “Almanya’da insan hakları, hak ve özgürlükler”le ilgili 120 sayfalık çok kapsamlı araştırma inanılmaz olayları gözümüzün önüne seriyor. Doç. Dr. Bünyamin Bezci tarafından yürütülen bu çalışma, esasında buzdağının sadece görünen yüzü.
Etnik ve dinî nedene dayalı ayrımcılığın, saldırıların haddi hesabı yok. Alman polisler bunların kayıtlarını bile tutmuyor AB nezdinde problem olmasın diye. Bu resmî politikanın gereği böyle, polislerin inisiyatifiyle değil.
Yüzlerce cami kundaklandı, ev yakıldı, insanlar saldırıya uğradı. Türkler, diğer göçmenler polise bile gitmiyor artık.
Jugendamt denilen çocuk esirgeme kurumu aileleri dağıtıyor çocuklarını ellerinden koparıyor. Bu kurumun yurtlarında Türk çocukları tecavüze uğruyor.
Haberiniz var mı ey Dışişleri Bakanlığı ve YTB?
Bırakın onu, 1998-2013 yılları arasında Alman hapishanelerinde 2 bin 740 tutuklunun hayatını kaybettiğini, bu ölümlerden 1183’ünün intihar olduğunu biliyor musunuz?
Türk hapishanelerinde bu oranda intihar vakası olsa,durum Türkiye’nin değil dünyanın sorunu hâline gelirdi. Üstelik en çok da Alman medyasının katkısıyla.
 
 
ALMAN YURTLARINDA TECAVÜZE UĞRAYAN TÜRK ÇOCUKLARI
 
Son iki vakadan bu hafta haberim oldu.
Özgün Gündoğan adlı bir Türk aradı. Ayrıldığı eşinin yanında kalan 9 yaşındaki kızına el koyan Jugendamt’ın yaptıklarını anlattı. Çocuk bu kurumun yurdunda uyuşturucuyla tanışıyor, alıştırılmak isteniyor ve tecavüze uğruyor. Özgün Gündoğan şimdi çocuğunu yanına almış, ona sahip çıkmış ve dava açmış. Dışişleri ve YTB bu vatandaşımızın yanında durmayı akıl ediyor mu? Lepiska saçlı elçilerimiz acep elçilik çatısında sebze yetiştirmekten fırsat bulup bunlarla ilgilenebilir mi?
Emin olun, Batı nezdinde bile saygınlık küpeyle modern görünmekten değil, vatandaşına sahip çıkmaktan geçiyor.
Diğer bir olay Emin ve Sibel Esen çiftinin başına geldi.
Üç çocuklarına Jugendamt tarafından el konuldu. Gerekçelerinden biri, şaşırmayın ama annenin kısa boylu olup çocuklarına bakamayacağına karar verilmesi. Bunun için sürekli olarak görevli gönderip akbaba gibi aileyi taciz ediyorlar ve kadıncağız kanser hastalığına yakalanıp hastaneye yatınca da tam bir sırtlan gibi çocukları alıp götürüyorlar.
Durun daha bitmedi. Bununla da kalmayıp sapasağlam, zehir gibi çocukları normal okullardan alıp zihinsel ve bedensel engelliler okullarına gönderiyorlar.
Neyse, sizi rahatsız ettik sevgili Dışişleri ve YTB yetkilileri. O kadar işinizin arasında bir de bu dertlerle nasıl uğraşacaksınız. Kusurumuza bakmayın, biz böyle konuşup duruyoruz işte.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.