Deliorman'da pehlivan tükenmez

A -
A +

İhtiyar pehlivan söze karışmadan edemedi: -Kim dedi kökü kuruyacak diye. Abe burası Deliorman be. Boşuna dememişler buraya Deliorman diye. Ne pelvanımız ne de ormanımız eksik olmaz. Ormandaki bir ağacı kesersin bin fidan yetişir. Denizden balık tutmakla denizde balık tükenir mi? Siz şehir çocuğundan başpelvan çıktığını gördünüz mü? Göremezsiniz. Çünkü şehirliler, günün yirmidört saati birbirlerinin nefesini ciğerine çekerler. Halbuki biz Deliormanlılarsa, mis gibi pelit, meşe ve çam havası alır, onların kökünden süzülerek çıkan buz gibi suları içeriz. Yetişmiş pehlivanlar Türkiye'ye göç ettiler diye üzülmeyin. Üç beş seneye kalmaz görceksiniz yeni yeni fidanlar yetişecek. Yeter ki bizler destek olalım. Kalan pelvanlar, davadan dönmesinler. Eski pehlivanın sözleri Deliormanlıları bir nebze olsun rahatlatmıştı. Pehlivan, şaplağı Yusuf'un sırtına yapıştırdı: -Eee Yusuf Pelvan! Deliorman'ın adını, namını devam ettirmek size düşüyor. Görevini, Sarı Saltukların, Demir Babaların yolunda olduğunu unutma. Nasıl ustaların seni yetiştirdiyse, sen de nice çıraklar yetiştir ki, Deliorman, Osmanlı toprakları yiğitler, pelvanlar yatağı, diyarı olmağa Kıyamet'e kadar devam etsin. Yusuf, eski Pehlivanın sözleriyle bir daha vuruldu, ihtiyar pehlivan, İsmail Pehlivan'ın tıpkı mektubunda söylediği gibi konuşmuştu, ihtiyar pehlivan'ın elini öptü: -Merak etmeyin. Üzerime düşeni yapmağa çalışcam. Yeter ki siz dualarınızda bizi unutmayın. Bundan sonra Deliorman'ın şanını yüceltmek, onu bütün dünyaya duyurmak, Sarı Saltuk'a layık olduğumuzu göstermek bizlere düşer. Bizden önceki ustalar nasıl görevlerini yapıp bizleri yetiştirdilerse, biz de elimizden geleni yapıp çıraklar yetiştircez, bu emanete sahip çıkcaz. Yusuf'un sözleri, kahvede bulunan bütün güreşseverlerin yüreğini su serpmiş, sevindirmiş, Bulgar işgaliyle yaralanan gönülleri bir nebze olsun rahatlatmıştı. Pehlivanlar kahvesinde akşama kadar sohbet bu minval üzere devam etti. Sohbetin, muhabbetin konusu güreş, olunca, Deliorman'da saatlerin geçtiği hissedilmezdi. Handa sabahlayan Yusuf, Klak Camii'nde sabah namazını kıldıktan sonra yola çıkmak üzere hazırlıklarını tamamladı. Çok zor an gelmişti. İkinci defa uzun bir ayrılığa nasıl katlanacaktı? "Yoldaşım, can kardaşım. Seni götürmeyi ben de çok istiyorum ama mümkün değil. Kısmetse yine görüşürüz. Ayrılığına nasıl dayanırım bilemiyorum. Seninle kardaştan ileri olduk bre. Bulgar çetelerine, Urus kafirine karşı birlikte savaştık." diye yoldaşını okşayan Yusuf, gözlerinden öperek, cefakar, can dostuyla vedalaştı. Yoldaşıysa, başını Yusuf'un göğsüne dayamış sanki ona "Üzülme bre Yusuf. Hayat ayrılık üzredir. Doğum da ayrılıktır, ölüm de. Her ayrılık bir kavuşmadır bilene" diyordu. Devamı var

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.