Hadiseyi büyük bir heyecanla izleyen Filiz Nurullah, Yusuf'u tebrik etmek için koştu, dayanamadı, var gücüyle bağırdı: -Helal olsun be Yusuf agam. Nası da kaçırdın koca boğayı. Yusuf, boynuna sarılan Filiz'e gülümsedi: -Te be Filiz. Mert boğaymış. Mağlup olduğunu efendice kabul etti, hiç itiraz etmedi. -Te be agam. Pehlivandan annıyormış, senin karşında hiç bi şey yapamıcağını annadı da onun için üle tıpış tıpış, kuyruğunu kıstırıp gitti. Hadi agam durmayalım. Biz burda olduğumuz için kayanın üstündeki kadınlar, bu ablaya yardım için gelemiyorlar. Yusuf, boğa ile güreşi esnasında, ağaçtan yere düşen kızı tamamen unutmuştu. Filiz'in söylemesiyle, kızın düştüğü yere baktı. Ve... kırmızı al yanakların üstünde ona bakan simsiyah gözleri gördü. Görmesiyle beraber, gönlüne yıldırım düştü, ruhunu yaktı, bedenini hareketsiz hale getirdi, ayakları yürümez, dudakları söylemez oldu. Filiz Nurullah, durumu farketti: -Te be Yusuf agam. Sana diyerim. Boğadan kimi kurtardığını mı annamak istiyorsun? Ben sana sülerim kim olduğunu... Filiz Nurullah'ın sözleriyle kendine gelen Yusuf, halinin farkedilmesine bozuldu: -Hadi be zevzek? Sen ne diyorsun? Şamarı yimeden yürü bakalım. Filiz Nurullah, bir şey demedi, manalı manalı tebessüm ederek, Yusuf'un koluna girdi ve yürüdü. Filiz Nurullah ve Yusuf yürüdüler, arkalarında, bir şaşkın boğa, yaşadıkları heyecan ve korkudan akılları başından gitmiş kadınlar ve "Oydu, Yusuftu..." diye sayıklayan bir yanık gönül. HHH Yusuf, yemeden içmeden kesilmişti. İçinde bulunduğu duruma bir türlü isim koyamıyordu. Deliler gibi, dağ bayır dolaşıp duruyordu. Filiz Nurullah, "Yusuf agam, sen sevdalanmışsın. Hem de kara sevdaya tutulmuşsun." dedikçe, "Git bre zevzek. Ne sevdalanması. Bizim tek sevdaamız vardı o da güleşti. Urus ve Bulgar zulmü o sevdamızı öldürdü. Başka sevdaya gönnümüzde yer yok" açıklamasında bulunmağa çalışıyor, ancak, Filiz'in, "Te be Yusuf büle konuşma. Gönül ferman dinnemez" sözleri karşısında fazla bir şey söyleyemiyordu. Yusuf, Karalar Köyü'nde insanların içine çıkamaz olmuştu. Yusuf'un boğa ile güreşi, bırakın köyü, bütün Deliorman'da herkes tarafından duyulmuş, herkes Yusuf'u konuşuyor, Yusuf'u görenler hayranlıklarını göstermek, Yusuf'u biraz daha yakından görebilmek için etrafını çeviriyorlar, çocuklar ona dokunabilmek için birbirlerini çiğniyorlardı. Zaten Deliorman insanı, güce, yiğitliğe aşıktı. Yalnızca Deliorman'da değil, bütün Tuna vilayetinde Yusuf'un boğa ile güreşi duyulmuştu. Zaten kalabalıkları pek sevmeyen Yusuf, hepten insanlardan kaçar olmuştu. Bütün bunların üzerine, bir de ahu gözlü bir dilber işin içine girince, Yusuf'un mekanı, ormanlar olmuştu. Günler geçiyor, ancak Yusuf'un gönül yarası geçmiyor, daha şifa bulmaz hale geliyordu. Susuzluktan yanan kimsenin tuzlu su içerek daha fazla susaması gibi, Yusuf da, unutmak için çare diye birşeylere başvurdukça, hararetten kavrulacak hale gelmişti. Nereye baksa, kendisine bakan bir çift kömür göz görüyor, gözlerini kapasa gönlü, beyni kömür gözlerle kanat çırpıyordu. Bir an, gönlünden çıkmayan kömür gözler, hocası İsmail Pehlivan ile beş yıl önce Razgrad'ın Kızılcıklı Köyü'nde, yaşadıklarını hatırlatmıştı. Devamı var