Gördüklerine inanamadılar -117-

A -
A +

Atlı geldi, yıldırım hızıyla Beşir'i sandalyenin üzerinden aldı, atının önüne atıp dörtnala devam etti. Bulgar zaptiyeler ve idam için orada hazır bulunan Rus askerleri şaşırmıştı. Silahlarına davranmayı, akıl ettiklerinde, meçhul atlı, Beşir ile birlikte meydanın öteki ucuna çoktan ulaşmıştı bile. Ateş ettiler, ama boşunaydı. Beşir, yaşadıklarına inanamıyordu. Kement güle dönmüştü, Raci Efendi'nin dediği gibi. Acaba bu sözleri bilerek mi söylemişti? Ölümle burun buruna gelmişken, kurtulmuştu, hem de inanılmaz bir şekilde. Meçhul atlıda ne acı kuvvet vardı ki, kendisini kavradığı gibi atın üzerine atmıştı, ellleri tam bir mengene gibiydi. Kurtarıcısının yüzüne baktı. Saçı sakalı birbirine karışmış bu kişi Yusuf agasına benziyordu, dayanamadı sordu: -Yusuf, aga sen misin? Demir pençeli yiğit, güneş doğar gibi gülümsedi: -Bre Beşir! Yusuf aganı tanıyamadın mı? Beşir de gülümsedi, idam dehşeti geçmiş gibiydi: -Agam, saç sakal birbirine karışmış, kıyafetinde Bulgarlar gibi. -Bulgarların arasında tanınmadan başka türlü nasıl gezilir? Beşir, bir çocuk gibi Yusuf agasının göğsüne yaslandı. Şu Yusuf ağası ne müthiş adamdı nasıl da idam sehpasından çekip almıştı onu, bir kartal gibi. Yusuf, sürdü atını, önünde Beşir olduğu halde, Eski Zağra'nın dışına, Osmanlı birliklerinin bulunduğu yere. 25 Temmuz'da, Süleyman Paşa, komutasındaki askerler, Eski Zağra'ya doğru ilerleyince, çatışmalar kızışmış, silah sesleri, hapishanedeki İbrahim Pehlivan ve Raci Efendi tarafından duyulmuştu. Bulgar nöbetçiler, gerçeği, hapishanedekilerden gizlemişler ve Osmanlı Ordusu'nun bozulduğunu, Rus askerinin Edirne'ye doğru ilerlediğini söylemişlerdi. Beşir'in idam edildiğini zanneden Raci ve İbrahim Pehlivan iyice perişan olmuşlardı. 26 Temmuz 1877 sabahı arkasına ranzaları yığdıkları hapishane kapısı zorlanmağa başlayınca, iki gönül dostu, son saatlerinin geldiğini anladılar. Bulundukları odanın kapısı kırılırcasına vuruluyor, küfürler birbirini takip ediyordu: -Açın bre kapıyı! -Size süleriz. -Açmazsaniz yakarız. Raci Efendi ve hapishane arkadaşları hemen kapının arkasına koştular: -Geldiler! -Bulgar keferele bizi öldürmee geldiler. -Durun bre bu kadara telaş itmeyin. Ne varsa kapının arkasını yığın. Bulgarlar, bütün zorlamalarına rağmen kapıyı açamayınca, zorlamayı bıraktılar. Biraz sonra, kapı aralıklarından içere duman sızmağa başladı. İçerdekiler iyice paniklemişti: -Yetişin! Cannı cannı bizi yakıyorlar! -Can kurtaran yok mu? Ne yazık ki feryatlarını duyan yalnızca kapının dışındaki zalim Bulgarlardı, Onlar da kapının iyice tutuşup bir an önce yanması için odun, ot ve saman taşıyorlardı. İçerisi dumandan durulmaz bir hal almıştı. Küçük pencereye koştular, Demir parmaklıkları zorladılar, ancak yerinden bile kıpırdatamadılar. Kapının dışından silah sesleri feryatlar gelmeğe başlamıştı. Raci Efendi ve arkadaşları, "Bulgar kopilleri, Osmanlı Ordusu'nun geldiğini anlayıp, kaçmazdan önce yan odadaki diğer mahkumları öldürdüler, şimdi sıra bizde" diyerek birbirleriyle helalleştiler, kelime-i şehadet getirmeğe başladılar. Ve kapı kırıldı. İçeri girenleri görünce Raci Efendi ve İbrahim Pehlivan donup kaldılar. Hayır bu gerçek olamazdı. > Devamı var

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.