Delikanlılar, Kırkpınar başpehlivan birincisi falan dinlemiyorlardı, yetiştikleri yerde yumruğu sırtına yapıştırıyorlardı. Yusuf, yediği bilmem kaçıncı yumruktan sonra, eve geldi, ayakkabıları falan çıkarmadan eve daldı, arkasından da delikanlılar, o telaşla, Gühçehre'nin bulunduğu odayı bulamadı, ama yumruklar onu buldu ve koca ana diye bildiği yengesinin işaret etmesiyle kendini cansız Gülçehre'nin bulunduğu odaya attı. Odaya girmesiyle birlikte tangırtı tungurtu içinde uçması bir oldu. Hem de ne uçma? Ve nereye? Yusuf, uçtu uçtu ve büyük bir gürültüyle kondu. Konduğu yerde bir renk cümbüşü vardı. Bir gülme sesi duydu. Başını kaldırdı. Düştüğü yer, allara bürünmüş Gülçehre'nin ayak ucuydu. Hakikaten de gülünecek haldeydi. Gel sen, Koca Aliço pehlivanla 6 saat boğuş, onun tarafından Kırkpınar başpehlivanı ilan edil, sonra da, gerdek odasının kapısına gerilmiş incecik bir ipliğe takıl ve boylu boyuna yere uzan. Onu kıyasıya kovalayan delikanlılar, düştüğünü görmüşler miydi acaba? Gerçi arkasından kapı hemen kapanmıştı ama. İçerdeki yenge hanım, onun girmesiyle birlikte hemen odayı terketmişti, düştüğünü görmüştü, acaba nasıl düştüğünü güle güle anlatır mıydı? Olan olmuştu. Yusuf, düşmesiyle içlerindeki su ve buğday sağ sola dağılmış tabakları bir kenara koydu. Su iyi geçime, buğday berekete işaretmiş. Ve bu düşüşten sonra pehlivanca doğrulmağa karar verdi. Başı ve yüzü al bir örtüyle kapalı Gülçehre'si karşısındaydı. Acaba, karşısında mıydı? Ya Gülçehre'yi istemeğe gittiklerinde olduğu gibi yeni bir şaka yaparlarsa ne yapardı? Yusuf, o şakadan sonra o kadar yılmıştı ki, eliyle tutmadan, gözüyle görmeden Gülçehre'ye kavuştum diyemiyecekti. Yusuf, gönül sultanına seslendi: -Gülçehrem, gönlümün sultanı. Sana kavuştuğuma inanamıyorum. Eğer alyazmanın altındaki sensen ne olur cevap ver. Benid daha fazla merakta koma, dayanacak halim kalmadı. Yiğit düştüğü yerden kalkarmış, biz de müsaade ederseniz düştüğümüz yerden kalkalım. Düştüğümüzde üzüldük, ancak düştüğümüz yerin senin ayakların dibi olunca sevindik, şeref bildik. En kıymetli hazinem, en kıymetli varlığım Sultan Abdülaziz yadigarı, hediyesi şu Aziziye Nişanıdır. Bu nişan, kara sevdamın nişanı olsun, he de, hasretimi bir nebze olsun dindirecek sesini duyayım. Gülçehre'den ses gelmedi. -Peki, benim için en değerli hediye buydu. Bakalım, başka ne olabilir. Şu beşibiryerde altın. Kırkpınar'da başpehlivanlık ödülüm. Aziziye nişanının yanında bunu da vereyim. He dedin mi, bizim için ilk sözün nedir? -He dedim efendim, hediyen emanetindir, canımdan özge bilirim. Bizim için, geleceğimiz için ilk sözüm; Yüce Mevlam, evliliğimizi ebedi seadetimize vesile eylesin. -Amin Gülçehrem amin. Bu gecede ancak böyle dua edilir. Sesini duydum bir de gül çehreni, gül yüzünü görebilsem. -Yüzümü görmenin bedeli, yüzümü örten al yazmanın manasını bilmektir. > Devamı var