Güreş kavgaya benzemişti

A -
A +

> DEVAMI VAR Pehlivanlar, peşrevlerini yaptılar, ense bağladılar, güreş başladı. Ahmet, acele etmiyordu. Tulçalı'nın acelesi vardı, Edirne'deki güreşin intikamını almak istiyordu. Türk pehlivanlık geleneğinde kati surette yasak olan intikam duygusu, aklını örtmüş, gönlünü köreltmişti. Tulçalı, dağdan boşanan sel gibi Ahmet'in üzerine üzerine akıyordu. Ama yalçın kaya gibi duran Ahmet'e çarparak dağılıyordu. Diğer güreşte de durum farklı değildi. Hergeleci İbrahim, çok sakindi, Adalı Halil ise azgın boğalar gibiydi, burnundan soluyarak saldırıyordu. Hergeleci İbrahim ise, ağzına bir ot parçası almış, Adalı'nın ensesine yapışmış, etrafa göz gezdiriyordu. Sanki, Selanik-sahil boyunda, Beyaz Kulenin yanında geziye çıkmıştı. Bu, Hergeleci'nin güreş tarzıydı. Güreşle hiç ilgisi yokmuş gibi güreş tutar, fakat hasmının en küçük bir hareketini gözden kaçırmazdı. Hergeleci, çok teknik güreşir, oyun için oyun çıkarır, güreş esnasında o güne kadar görülmemiş oyunları bulur, uygulardı. Tam manasıyla altçı bir pehlivandı. Bunu bilen pehlivanlar, yerde iken Hergeleci'nin üzerine gitmez, ayağa kalkmasını beklerlerdi. Adalı Halil, daha önceki güreşlerden Hergeleci'yi tanıdığı için onun bu haline aldanmıyordu. Adalı Halil, Hergeleci'ye nazaran çok okkalı, yüzotuz kiloya yakın bir pehlivandı. Hergeleci ise 85 kilo civarlarındaydı. Adalı, tam devdi. Kara Ahmet, ustası gibi değildi. Çok yırtıcı bir pehlivandı. Güreş esnasında kendisini unutur, kavgaya kavgayla, sertliğe sertlikle karşılık verirdi. Hergeleci, "Evladım, bizim güreşimizde, kötülüğe kötülükle karşılık vermek, mertlikten ayrılmak yoktur" diyorsa da, "Usta, rakibimiz mertlikten ayrılırsa bize de hak doğar. Güreş, savaşın misali değil mi? Düşmana silahıyla mukabele etmek gerekmez mi" diyerek itiraz eden Ahmet'i ikna etmekte zorlanıyordu. Kara Ahmet'in rakibi Tulçalı Hasan pehlivan da çok kavgacı biriydi. Hergeleci, çırağının Tulçalı ile yaptığı güreşten korkuyordu. Eğer, Tulçalı, Ahmet'i güzellikle yenemeyeceğini anlarsa, işi sertliğe dökebilir, Ahmet de buna mukabale eder ve sonunda kavga çıkardı. Bir taraftan Adalı Halil'i gözlerken diğer taraftan da, çırağının güreşinin kavga çıkmadan bitmesi için Allahü tealaya dua ediyordu. Tulçalı, daha ilk elden Ahmet'e deli dolu girmeğe başladı. Elense, tırpan, yağmur gibi yağıyordu. Kara Ahmet, Tulçalı'nın güreşe girmesini bekledi. Ama boşuna... Tulçalı güreşe girmemekle birlikte, elenselerini yumruğa çevirmiş, tırpanlarını baldırlarına vurmağa başlamıştı. Her elensede, Ahmet'in beyni zonkluyor, her tırpanda, baldırları kılıç yemiş gibi yanıyordu. Ahmet, ustasının nasihatlerini falan unuttu o da aynen Tulçalı'ya mukabelede bulundu. Bu şekilde güreş, güreşlikten çıktı, kavgaya benzedi. İki pehlivan daha güreşin başında birbirini ezmeğe, kişinin, nefsi, şeytan ve çevresiyle mücadelesini temsil eden güreşi, benlik mücadelesine benzetmeğe başladılar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.