Güreşmesine müsaade etmemişlerdi

A -
A +

50 yıldır Kırkpınar'ı takip eden bir ak sakallı, Aliço'nun yalnızca Kırkpınar'ın üçüncü günü güreştiğini, çoğu zamanda üçüncü gün de kendisine rakip çıkmadığı için güreşmeden ödülü alıp gittiğini söyledi. Aliço'nun, güreşmeden ödülü alması Yusuf'a çok dokundu, hem güreşmeden ödül alan Aliço'ya hem de Aliço'nun karşısına çıkmağa cesaret edemeyen başpehlivanlara kızdı. Eğer, "Bu sene de Aliço'nun karşısına rakip çıkmazsa, ben çıkar, Kırkpınar'ın şerefini kurtarırım. Deliorman'da başa güreşiyordum, kimse benim ona karşı güreşmeme mani olamaz" diye düşünüyordu Yusuf. Bu düşünceler, Yusuf'un Aliço'yu hiç tanımadığının, nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığının işaretiydi. Güreşler akşama doğru bitti. Yusuf'un yol arkadaşı Silistreliler, gece Kırkpınar'da çadırda kalacaklarını söylediler. Yusuf, çadırda kalmağa alışık değildi. Mestan ağayı da çok sevmişti. Handaki rahatlığı çadıra değişmezdi. Hem de hamama gider, daha sonra vücudunu bir güzelce zeytinyağı ile oğdururdu. Hemen bir talikaya bindi, yatsı vaktine yakın Edirne'ye geldi. Hemen, hana gelip, Mestan ağaya, büyükorta ödülünü aldığını söyledi. Hancı, kendi çocuğu kazanmış gibi sevindi. Yusuf, ne hikmetse, Aliço'nun kendisini çırak olarak almak istemesini söyleyemedi Mestağa ağaya. Söylememekle de iyi mi yoksa kötü mü yaptığını zaman gösterecekti, zaman en iyi hocaydı. Ertesi günü Yusuf, iyice istirahat edebilmek için Kırkpınar'a gitmekte acele etmedi. Yorgunluğunu aldıktan sonra yola çıktı. İkinci günü güreşler öğleden sonra başladı. Cazgır, "Büyükorta pelvanları meydana" diye seslenince, Yusuf, beyaz gömleğini çıkararak çayıra yürüdü. Yağ kazanına doğru yürürken arkasından biri seslendi: -Yusuf Pelvan. Yusuf Pelvan. Dönüp baktı, cazgır Sadık hocaydı. -Buyur ustam, emret. Cazgır, sıkıntılıydı, dilinin altındaki baklayı çıkarmakta zorlanıyordu: -Şey, Yusuf Pelvan. Sen büyükortada güreşmeyeceksin. Yusuf, şaşırdı: -Burası ermaydanı değil mi? Benim güleşmeme kim mani olabilir. -Evladım, yanlış anladın? Güleşeceksin de büyükortaya değil, eğe güleşmek istersen ancak başaltında güleşebilirsin. Yusuf, kızmıştı: -Niçin, büyükorta da güleşemiyecek mişim? Sadık Hoca, Yusuf'un sırtını sıvazladı: -Evladım, Yusufum. Sana kimsenin mani olma hakkı yok. Ancak dünkü büyükortadaki rakiplerin, 'Yusuf, bizden çok fazla pelvan. O artık başaltında güleşmeli" dediler. Söyledikleri bana da akla yatkın geldi. Dün seni seyrettim. Hakikaten çok zorlu bir pelvansın. Başaltı pelvanları bile seni aradan çıkaramaz gibime geliyor. Zaten gelenek olarak da, pelvanlar, bir alt boyda birinci olanın üst boyda güleşmesini isteyebilirler. Boşuna yağlanma, başaltına çıkacaksın. Yusuf, düşününce, cazgır ve büyükorta pehlivanlarına hak verdi. Kızgınlığı geçti, kırgınlığı sürüyordu. Yağ kazanının başındaki büyürorta pehlivanları, onun cazgırla konuşmasını takip ediyorlardı. Deli Murad'ın, kendisine bakıp gülümsediğini, ellerini açıp kusura bakma manasında bir işaret yaptığını gördü. Yusuf da, mühim değil, manasında onları uzaktan eliyle selamladı ve çayırdan ayrıldı. Yusuf'un biraz morali bozulur gibi olmuştu. O, bugün ve yarın da büyükortayı rahatça kurtaracağını böylece kolayca ödüllere konacağını düşünüyordu, ama şimdi iş değişmişti. Başaltında onu nelerin beklemediğini bilmiyordu. Yusuf, üzgün bir vaziyette, çadırına döndü, kispetinin üzerine beyaz gömleğini giydi, güreşleri seyretmeğe başladı. -Pelvan, ne oldu seni büyükortada güleştirmediler mi? Yusuf, sese döndü. Devamı var

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.