Kalabalığı yaramamıştı

A -
A +

Paşa, yaverinin getirdiği haberler vurulmuştu: -Tunanın nazlı kuğusu Niğbolu, Urus çizmeleriyle çiğnendi ha? İnanılır değil.Yıldırım Beyazıt yadigarı şimdi Urusun elinde öyle mi? -Evet, Paşam, öyle imiş. Paşa, duyduklarına inanamıyordu: -Bu nasıl olur? Urus'un, en önemli savunma hattımız Tuna'yı, elini kolunu sallaya sallaya geçmesine... nasıl müsaade edilir? Aklım duracak gibi. Paşa, yaverine tembihledi: -Binbaşım... Ordu, daha önce kararlaştırdığım gibi, hemen yerleşmeğe başlasın. Gece demeden istihkamlar kazılıp, tabyalar inşa edilecek. Siviller de gece demeden, çoluk çocuk, ihtiya genç, kadın erkek ayırt etmeden, yardıma çağrılacak. Kurmay zabitlere ve Miralay ve yukarısı kumandanlara haber ilet. Bir saat sonra, Hükümet Konağı'nda hazır bulunsunlar. Eşraftan sözü dinlenir kimseler, müftü efendi ve onun uygun gördüğü kimseler de gelsin. -Emredersin Paşam. Hemen çıkıyorum. Paşa, hızla uzaklaşan yaverinin baka kaldı. Binbaşının gayretine hayrandı, ne zaman yatar, ne zaman kalkar bir türlü anlayamamıştı. Ne zaman ihtiyacı olsa, onu yanında ve ayakta görürdü. Koca ordu yanlarından geçmişti... Ama biri bile dönüp bakmamıştı... Paşa adamakıllı meraklanmıştı? Kalabalığı bu kadar kendinden geçiren, dünyayı unutturan neydi? Atını kalabalığa doğru sürdü. İstememişti, yayan yürüyen askerlerinin yanında atına binmek. Ama, yaverleri, halk üstünde tesirli olması için binmesinde ısrar etmişlerdi. Onlara hak vermiş, Plevne gözüktüğünde evladı gibi sediği küheylana binmişti. Paşa, mani oldu, bir kısmı yola taşan ve ordunun geçişini zorlaştıran kalabalığa müdahale etmek isteyen zabite. Öncü birlikler, kabalığın bulunduğu yerde kavis çizerek yollarına devam ettiler. Paşa, yaverine, ordunun yerleşmesiyle ilgili gerekli talimatları verdikten sonra, atından indi, dizginleri emirerine verdi, kalabalığa yaklaştı. Kalabalığı yarıp, neye baktıklarını görmek istedi. Ama ne mümkün. Kalabalık o kadar sıkı sıkıya kenetlenmişti ki mümkün olmadı. Paşa, bütün paşalığına rağmen, aralarına girmeyi başaramadı. Geçilmez denen, toplarla desteklenen düşman tabyalarına yarmıştı... nice zaferlere imza atmış ve bu sebeple, bir yıl önce, son zaferiyle Bosna-Hersek cephesinde Sırpları bozguna uğrattığı için Müşir, Mareşal olmuştu.. ama şimdi, Tokatlı Osman Nuri Paşa, aciz kalmış... ipnotize edilmiş gibi dış dünyadan tamamen kopmuş kalabalığı yarıp bir adım bile ilerleyememişti. Kalabağın neye baktığını görmek için tek çare, tekrar ata binmekti. Paşa, emirerine gülümsedi: -Bre Çotuk Selim. Sırp tabyalarını yarmayı başardık, ama burada bir adım gidemedik. Ne dersin, bizim beyaz küheylana binip, kılıcımızı çekelim mi? Emireri, beyaz küheylanı hemen Paşanın yanına getirerek atıldı: -Çekelim Paşam. Öğrensinler, görsünler Paşama yer açmamanın ne demek olduğunu. Paşa güldü: -Sen çok yaşayasın emi Çotuk. Kılıcımızı çekeceğiz, ama Ruslara. Hele şu küheylanın zirvesine ulaşalım ve yükselelim de görelim. Şu Plevneliler, kendin geçmiş ne seyrederler? Çotuk Selim, Paşa'nın ata binmek yerine, ata yükselelim demesine bir türlü alışamamıştı. Paşa, ona anlatamamıştı, ata binilmeyeceğini, ancak yükselineceğini... Osman Paşa, emirerinin yardımına fırsat vermeden biraz zonlanarak da olsa atına yükseldi, yüce dağın zirvesine ulaşmış gibi.. Zorlanmıştı, çünkü. üzerinde altı gündür yayan yürümenin yorgunluğu vardı, zorlanmıştı çünkü, ata kolay kavuşulmazdı. Hem ufku hem de gönlü genişlemişti çünkü ata yükselmişti. ¥ DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.