Beden ve gönülleriyle sese yöneldiler. Görmek için yandıkları karşılarındaydı. Kara Ahmet, Koca Yusuf'a koştu, ellerine sarıldı: -Yusuf ağam, hoş gelmişsin. Yusuf, ellerini kaçırarak, Ahmet'i bağrına bastı: -Hoş bulduk be Ahmedim. Maşallah, tam bir pehlivan olmuşsun. Hergeleci İbrahim araya girdi: -Vay bre Yusuf Pelvan! Seni görmek ne seadet Yusuf Pehlivan, Ahmet'i bıraktı, Hergeleci İbrahim'i kucakladı: -Hay benim İbrahim Agam. Şükür kavuşturana. Pehlivanlar, tam bir bayram havası içinde, Daniş Efendinin konağına doğru yürüdüler. Hangi pehlivan geldi, hangisi gelmedi bunu konuştular. Ahmet, Koca Yusuf'a sandığı sormak istiyordu, ancak bir türlü fırsat bulamadı. Ama, ustasının artık kendisini başta güreştireceğini söylemeğe fırsat buldu ve olanlar oldu. Koca Yusuf, kızarak Hergeleci İbrahim'in yakasına sarıldı: -Bre İbrahim. Senin zorun benimle. Kara Ahmet ve ustası Hergeleci İbrahim şaşırdılar, Hergeleci durumu anlamağa çalıştı: -O nasıl söz Yusuf pelvan. Bana kardaştan da ötesin. Seninle nasıl uğraşırım. -Peki öyleyse Kara Ahmet'i başta niçin güreştirirsin. Başpehlivanlığı elimden alsın diye değil mi? Hergeleci tam manasıyla şok olmuş gibiydi: -Bre ustam. Ahmet kim, senin elinden başpehlivanlığı almak kim? Yusuf, şöyle bir Ahmet'in pazularını yokladı: -Te be İbrahim. Şu pazulara baksana. Bu pazuların sahibinin karşısında kim durabilir. Ahmet, başa güreşirse ben burada güleş falan tutmam. Kara Ahmet, sevinsin mi üzülsün mü bilemedi. Aliço'dan başpehlivanlığı almış Koca Yusuf, kendisinden korkuyordu ve kendisi yüzünden güreşe çıkmayacaktı. İbrahim Pehlivan, Koca Yusuf'a baktı: -Tamam be Yusuf Pelvan. Merak etme. Ahmet başta değil, başaltında dahi güleşmeyecek. Senin gönlün hoş olsun.. Koca Yusuf'un gönlü oldu: -Allah razı olsun be İbrahim. Beni rezil olmaktan kurtardın. Ahmet'in başaltında da güleşmemesi, ermeydanına hiç çıkmaması daha iyi. Onun güleştiği meydanda ben güleş yapamam. Ahmet, tam manasıyla vuruldu. Koca Yusuf ve ustası ne yapıyorlardı böyle, duyduklarına inanamadı, gözlerini yaş bürüdü, sesi titreye titreye konuştu: -Ama ustam nasıl olur? Ben şimdi güleşmeyecek miyim? Yusuf, Ahmet'e, Ahmet'in pır pır eden gözlerine, kurbanlık koyun gibi bükülmüş boynuna baktı. Ahmet'i kucakladı: -Te be Ahmedim. Şaka be şaka. Ustan hemen anladı, ama sen anlamadın. Başa güreşmen beni sevindirir. Seni, büle, tam bir başpehlivan gibi görünce takılayım dedim. Ha şu da bir gerçek. Başa çıkman beni korkutur. Gücün, kuvvetin, boyun posunla tam başpehlivan gibi olmuşsun. Eee bir de ustalar ustası, yağlı güreşin gelmiş geçmiş en oyuncu pehlivanına, Hergeleci'ye çıraksın. Ben kormayayım da kim korksun? Ahmet, gülsün mü ağlasın mı bilemedi. Osmanlı tokadı yemiş gibiydi. Şakayı ciddi sanmıştı, bundan dolayı mahçuptu, üzüntülüydü. Koca Yusuf, onu bir başpehlivan olarak görmüştü, bundan dolayı da sevinçliydi. Pehlivanlar, Ahmet'e yapılan şakanın neşesinde, güle oynaya, şakalaşarak Salcı babanın kabrinden Mustafa Daniş Efendinin konağına doğru yürüdüler. > DEVAMI VAR