Ruslar Eski Zağra'ya girmişti

A -
A +

Yusuf, kafese kapatılmış aslan gibiydi. İnsanlar, bu kadar ıstırap çekerken, ne yapacağını bilmeden beklemek, ona ölüm gibi geliyordu. Kaç defa, Raci Efendi'ye yalvarmıştı, "Bre Efendi! Ne olur, ya müsade et. Hemen İbram Pelvan ve ailesini İstanbul'a bırakıp geleyin ya da burdaki askerlere yardım edeyin" diye. Ancak, Raci Efendi, "Olmaz bre Yusuf, olmaz. Bekliceksin. Şu anda, Eski Zağra'dan göçe izin yoktur. İlla bi şeyler yapmak istiyersen göçmenlerin yardımına koş" demişti. Yusuf ve İbrahim Pehlivan'a da "Peki" deyip boyun bükmekten başka iş kalmamıştı. Yusuf, günlerdir uyuyamıyordu. Bir türlü, Koca Osmanlı Devleti'nin, Türkoğlunun bu kadar nasıl gafil davrandığını, Rusların, Balkan Dağları'na, Şıpka Geçidi'ne nasıl dayandığını, suçsuz insanlara niçin kıyıldığını, anlayamıyordu. Akıncı torunlarının, tehlike karşısında birlikte hareket etmek yerine hemen kendi can ve mallarının derdine nasıl düştüğüne bir türlü akıl erdiremiyordu. Beyni çatlayacak gibiydi, ama cevap bulamıyordu. Bir yıl önce Bulgarların Filipe isyanında şahit olduklarından sonra, bu sene Tepeköy'de yaşadıkları ve buradan Eski Zağra'ya göç ederken gördükleri, Eski Zağra'da karşılaştıkları Yusuf'u deli gibi yapmıştı. Bıraksalar tek başına Bulgarların ve Rusların üstüne yürüyecekti. Beynindeki ve gönlündeki güllerden kan sızmağa başlamıştı. Güle üç defa nasıl yenilecekti, beynindeki cevapsız suallere nasıl cevap bulacak, gönlünde sızlayan yaralar nasıl şifaya kavuşacaktı, masum kanlarıyla boyanan Rumeli'nde onun yeri neresiydi? Yusuf, düşünüyor, ancak cevap bulamıyor, Raci Efendi'ye de soramıyordu 14 Temmuz'da, Rusçuk'u korkunç bir top ateşine tutan Ruslar'dan kaçmak için yollara dökülen Rusçuk ahalisinin, Rusların çete kuvvetleri Kazakların saldırısına uğradığı ve imha edildiği haberi Yusuf'u bir daha derinden vurmuştu. 16 Temmuz'da Rus birlikleri, Eski Zağra'ya girdi. Zağra sokaklarındaki bütün Müslümanlar, cenaze kesilip evlerine çekildiler. Sokaklar, Bulgarlara kalmıştı. Bulgarlar, bayramlık elbiselerini giyinip, ellerinde şarap ile kebap, demet demet çiçekler, yağlı güllü ekmek ve çörekleriyle, iftihar ve sevinç içinde Rus'u karşılamaya koşuyorlardı. Bu koşular, hançer olmuş Zağralı Türklerin yüreğine yüreğine saplanıyordu. Zağralılar, düştükleri zelil duruma bir türlü inanamıyorlardı. Bu topraklara, Rus girecek, Bulgarlar, sevinçten göbek atacak, akıncı torunları korkarak evlerine kapanacaktı ha. Çok değil, bir ay önce bunu rüyalarında görseler inanmazlardı, ama işte olmuştu Eski Zağra Hükümet binasını talan eden kırılmadık birşey bırakmayan Bulgarlar'ın yeni hedefi camilerdi. Camilerden de ilk hedef, Eski Cami'ydi. Bu cami, Eski Zağra'daki en eski Osmanlı eseriydi, buranın Osmanlılar tarafından fethini hatırlatıyordu. Bu sebepten ilk hedef burasıydı. Bulgarlar, Eski Cami'yi soyup soğana çevirdiler, kandillerini kırdılar, kilim ve halılarını talan ettiler. Kur'an-ı kerim ve diğer kitapları parça parça edip çiğnediler. Ruslar, yağmalama işlerini Bulgarlara yaptırıyorlar, sonra yağmalanan eşyaları paylaşıyorlardı. Bulgarlar, hemen minarelere çıktılar. Edepsiz sözleri ezan kelimesinin sözleriyle karıştırıp alay ettiler. Minarelerden, sokakta ve evlerinin bahçesinde gördükleri Müslümanlara ateş ettiler. İşgalin birinci günü yağmalama bütün hızıyla devam etti. Kasabanın her tarafından tüfek, çocuk, kadın sesleri geliyordu, kapı ve kepenk kırılma çatırtısı ayyuka çıkmıştı. Devamı yarın

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.