Yusuf, mektubu açtı ve okudu: "Sevgili oğlum Yusuf, Bu mektubum; sana ve senden sonra gelecek nice nesillere, benden ve benden öncekilerden, Demir Baba'dan, Sarı Saltuk'tan, Kanuni Sultan Süleyman'dan, Yavuz Sultan Selim'den, Fatih Sultan Mehmed Han'dan, Osman Gazi'den, Sultan Alpaslan'dan, Türk milletinin Kıyamete kadar var olması mücadelesini verenlerden, vasiyettir. Türk milleti yalnız millettir, bu bugün böyledir, dün böyleydi, yarın böyle olacaktır. Bu gerçeği bilip, buna göre çok çalışmalı, şartlar ne olursa olsun, milletimiz devletsiz kalmamalıdır. Senin ve emaneti teslim edeceğin kimselerin nasıl hareket edeceğini, sandığın içindekilerden anlayacaksınız. Sandığı, senden ve senin emanet ettiğinden başka hiç kimse açamaz. Açmağa çalışırsa, sandık içindekilerle birlikte yok olur. Sandığı, emanete sahip çıkacağını inandığın bir yiğit kişiye vermeden, Osmanlı mülkünü terk etmek yok. Ölüm kapını çalmadan, sandığı emanet edecek birini bulmalı, sandığı ve senin vasiyetini bildiren mektubu ona vermelisin. Bu mektubu ise sandığa koymalısın. Bu mektup, aynı zamanda senden sonrakilere de yazılmış demektir. Sandıktan diğer emanetlerle birlikte benden öncekilerin yazdıkları mektupları da göreceksin. Sen de yazdığın mektupta aynı şekilde vasiyette bulunmalısın. Dünyada devletsiz, ahırette imansız kalmamanız için dua ederim. Demir Baba Dergahı Baş Hocası İsmail Pehlivan" Yusuf, okuduklarına inanamadı. Bu başına gelenler neyin habercisiydi? Doğumuyla başlayan hadiseler: Babasının doğduğu anda onu karda yıkaması, nazarlara gelip Hızır aleyhisselamın duasıyla kurtulması, kıspet giyme imtihanında esrarengiz cüceyle tanışması, yüzlerce yıl önce vefat etmiş Demir Baba'nın ona gözükmesi, fındık kırma taşını kaldırması, Demin Baba'nın kıspetinin bedenine tam oturması ve şimdi de sandık ile mektup... Yusuf, başına gelenleri, yaşadıklarını nasıl yorumlasın bilemedi. Gözleri yine sandığa kaçtı. Filiz'e baktı, horlamağa bile başlamıştı. Urus kâfiri, Bulgar haini karşısında kılı kıpırdamayan Yusuf Pehlivan, bir sandığın karşısında boynun büküp kalakalmıştı. Cesaret edip sandığın kapağını açamıyordu. Başını uzatarak Yusuf'la birlikte sanki mektubu okuyan Karaok, Yusuf'un sandığı açmadaki tereddünü anlamış gibi, başıyla Yusuf'u tekrar itti. Yusuf, Karaok'a bakarak gülümsedi, "Tamam Karaokum şimdi açıyorum" diyerek Besmele çekti, gönül erlerini vesile ederek sandığın kapağını açtı. Dili tutuldu, gözleri kamaştı, gördüklerine inanamadı. * * * "Gülçehrem. Kırkpınar'a, erler meydanına gidiyerim. Sana bi an önce kavuşmak için elimde olsa hemen bu sene başta güleşip Aliço ile karşılaşmak isterim. Ama mümkün değil. Aliço'nun karşısına çıkmam için biraz zaman geçmesi gerekiyor. İnan ki, sana bi an önce kavuşmak için mümkün olan en kısa zamanda Aliço ile karşılaşçam. Onun beni başpehlivan birincisi ilan itmesiyle, sana ulaştıran aşılmazı çok güç yolları aşmış olcam. Ne olur beni duadan unutma, hakkını helal et. Sana karşı her zaman mağlup Yusuf" Gülçehre, Yusuf'tan aldığı ikinci mektupla yanmış, yanmış ve sanki kül olmuş, Gülçehre Yusuf'ta kaybolmuş, ortada yalnızca Yusuf kalmıştı. Her fırsatta, Yusuf'un Kırkpınar'da başarılı olması, bir an önce Kırkpınar başpehlivan birinciliğine kavuşması için dua ediyordu. DEVAMI VAR