Yusuf yetişememişti

A -
A +

Yusuf, Filiz Nurullah'ın yanık yanık söylediği Aliş türküsünü daha fazla dinlememek için oturduğu yerden ayrıldı. Ormanın içine doğru yürüdü. Bu ormanın büyük kısmı Yörükler Köyü'ne aitti. Buraya, Anadolu'nun Ege bölgesinden gelen Yörükler yerleşmişti. Aradan geçen yüzlerce seneye rağmen örf ve adetlerini devam ettiriyorlardı. Yusuf, bu köyü çok beğeniyordu. Kızlarının güzelliği, delikanlılarının yiğitliği dillere destandı, efsane gibi söylenirdi. İnsanları, çok mert, yardımsever, namuslarına çok düşkündüler. Yusuf, ormanda Sarıçalı denilen mevkisine geldiğinde duyduğu çığlıklarla irkildi: -İmdaat! -Yetişin! -Yetişin kızımı öldürecek. Yusuf'un eli ayağı birbirine dolaştı. Son beş yıldır yaşadıklarını, Türk kadınlarına, kızlarına ve çocuklara acımasızca saldıran, tecavüz eden Bulgarları, Urus askerlerini hatırladı. Şumnu ve çevresi Osmanlı'dan koparılmıştı. Bulgarlar, zulümlerine, kadın ve kızlara, savunmasız kimselere karşı saldırılara devam ediyorlardı. Tüfeğini kaptığı gibi fırladı. Öyle öfkeyle fırladı ki, karşısına koca bir ordu çıksa gözünü kırpmadan içlerine dalacak gibiydi. Orman içinde küçük bir meydanlığına geldiğinde gördüklerine inanamadı. Üç dört tane kadın, kocaman bir kayanın üstüne çıkmışlar, çırpınarak çığlık atıyorlardı. Kocaman bir manda boğası, kızılcık ağacının gövdesine çıldırmış gibi tosluyor, ağacı kökünden sarsıyordu. Ağacın üzerinde, başından eşarbı düşmüş bir kadın vardı. Bir dala sıkı sıkıya sarılmış ha düştü ha düşecekti. HHH Kara gözleri korkudan irileşmiş, yanakları al olmuş, bir kızcağız düşmemek için çok gayret ediyordu, ancak dayanacak gücü kalmamıştı. Nasıl da kızılcık ağacının tepesinde yakalanmıştı azgın boğaya, annesi, yengesi ve komşuları çığlıklarla kayanın üzerine tırmanırken o ağacın üzerinden inmeğe fırsat bulamamıştı. Ah ne vardı, kızılcık ağacına çıkacak. Kızılcık zamanı da değildi. Sırf yaramazlık olsun, annesi heyecanlansın diye çıkmıştı. İlk başta ağacın tepesinde olması güven vermişti, korkmamıştı. Ancak boğanın bu kadar azgın çıkacağını düşünememişti. Kolları kopacak gibiydi. Dalı sıkmaktan, avuçları parçalanmıştı. Bağırmak istiyor, bağıramıyordu. İşte, geri geri giderek hız kazanan boğa, burnunda alevler fışkıra fışkıra yine geliyordu. Ninesinin masallarda anlatığı ejderhaya benziyordu. Kızcağız gözlerini kapadı, son bir gayretle dala sıkıca sarıldı. Ve geldi, bütün kızgınlığıyla kızılcık ağacına vurdu. Ağaç bir beşik gibi sallandı. Kızcağız, daldan kopmamak için çok direndi, ancak gücünü kaybeden elleri beynini dinlemedi, kan içinde kalan elleri, anasından zorla ayrılan yavru gibi daldan çözüldü. Karagözlü kız üç metre yükseklikten yere düştü. Son gördüğü, boğanın ateş saçan gözleriydi. Yusuf, var gücüyle koştu, boğa son defa vurmadan yetişmek için. Ama yetişememişti. Boğa vurmuş ve ağaçtaki kadın yere düşmüştü. Boğa, kadına doğru gidiyordu. Yusuf, Bulgar ve Uruslar tarafından katledilen kadın ve çocukların alkanlara bürünmüş hallerini görünce duyduğu çaresizliği tekrar yaşadı. Boğa, hızlı ve büyük bir kızgınlıkla yerdeki kadına yaklaştı. Yusuf, yetişememişti. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.